Algılar ve gerçekler arasında dış politika

Prof. Dr. Kemal İnat | Görüş & Analiz | 19 Mart 2014, Çarşamba


Algılar ve gerçekler arasında dış politika

Algılar ve gerçekler arasında dış politika*

Türk dış politikasının belki de daha önce hiç olmadığı kadar hem içeride hem de dışarıda polemik konusu yapıldığı bir dönemi yaşıyoruz.

Türkiye'nin Mısır'daki darbeye ve darbecilerin kendi halkına karşı gerçekleştirdikleri ağır insan hakları ihlallerine karşı çıkan politikasını "gerçekçi" bulmayıp eleştiren çevrelerin bir kısmının şimdi de, Amerikalı gazeteci Seymour Hersh tarafından Türkiye'nin Suriye politikası konusunda ortaya atılan komplo teorisine sarıldıkları görülmektedir. Robert Fisk gibi bazı başka batılı gazeteciler tarafından da desteklenen komplo teorisinde Hersh, Şam'ın Guta bölgesinde çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine yol açan kimyasal silah saldırısının Suriye Baas rejimi tarafından değil, Türkiye'nin desteklediği İslamcı muhalifler tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürmüştü. Hersh'e göre, Türkiye bu şekilde ABD önderliğindeki Batı'nın Suriye yönetimine karşı harekete geçmesini ve Esed'in devrilmesini amaçlamıştı. Bu uçuk ve delillerle desteklenemeyen teorinin hiçbir şekilde gerçeği yansıtmadığına dair çok sayıda yazı yazıldığı için burada Hersh'ün ispatsız iddiaları üzerinde durmak yerine, Türkiye'nin dış dünyaya karşı imajını kötülemeyi hedef alan bu tür kirli propaganda ürünü saldırıların nasıl etki doğurduğuna bakalım. Bu soruya aradığımız cevabı bulmamızı kolaylaştıracak şekilde, aynı dönemde benzer bir şekilde iç politikada da hükümete yönelik saldırıların etkisinin nasıl olduğuna bakabiliriz. İçeride hükümeti istifaya zorlamayı hedef alan çok ağır saldırıların nasıl bir etki doğurduğunu 30 Mart Seçimleri göstermiştir. Bu iddiaların asıl olarak hükümete karşı bir darbe girişimi olduğunu düşünen halk, çok yüksek bir seçime katılım oranıyla bu darbe girişiminin mağduru olarak gördüğü AK Parti'ye desteğini artırarak bu partinin oy oranını bir önceki yerel seçime göre 7 puan civarında yükseltmiştir. 17 Aralık süreciyle başlayan darbe sürecinin temel enstrümanı olan yıkıcı propaganda tam tersine bir etki doğurmuş ve demokrasinin tehdit altında olduğunu hisseden halk hükümetin arkasında durmuştur. Buradan yola çıkarak yukarıda sorduğumuz soruya dönersek, Seymour Hersh ve benzeri çevrelerin, Türkiye'deki iktidarı hem kendi halkının hem de uluslararası camianın gözünde "insanlık suçu" işliyormuş gibi göstermeye çalışarak iktidardan uzaklaştırma ve kendi çıkarlarına uygun hareket edecek bir iktidar dizayn etme çabaları 17 Aralık'ta başlayan darbe girişimine benzer bir şekilde başarısızlıkla sonuçlanacaktır. KARA PROPAGANDANIN HEDEFİ VE BAŞARI ŞANSI Suriye'ye yardım götüren MİT eşliğindeki TIR'ların engellenmesi sırasında dünyada oluşturulmak istenen "Türkiye'nin terörist gruplara destek verdiği" algısına yönelik girişimler, Türkiye'deki iktidarı devirmek isteyen içeride ve dışarıdaki bu çevrelerin birbirleriyle irtibatlı olduklarını da göstermektedir.Çünkü hem iç politikada kullanılan "yolsuzluk" propagandası, hem dış politikadaki "kimyasal silah saldırısına destek" iddiası hem de gerek iç gerekse dış politika açısından ortak sonuçlar doğurması beklenen "MİT TIR'ları" hadisesi Türkiye'de Erdoğan hükümetinin demokratik olmayan yollarla iktidardan uzaklaştırılması ortak hedefine hizmet ediyordu. Bu noktada, iç ve dış aktörler tarafından ortak bir şekilde yürütülen ve temel enstrümanı "kirli propaganda" olan bu çabaların neden başarısız olduğuna ve başarısız kalmaya mahkûm olduğuna değinmek gerekir. 17 Aralık süreciyle iç politikada başlayan kirli propagandanın neden başarısız olduğunun cevabı dış politikadaki kara propagandanın da neden başarısız olacağını açıklamaktadır: AK Parti'nin 11 yıllık iktidarı süresince izlediği başarılı politikalarıyla Türkiye halkının ve uluslararası camianın gözünde elde ettiği olumlu imaj.İç politikada sağlık, eğitim ve ulaşım başta olmak üzere birçok alanda önemli başarılara imza atmış olması Türkiye halkının, başkalarının etkisi altında kalmadan kendine özgü bir AK Parti algısı inşa etmesini sağlamıştır. Bu başarılı politikalara şahit olan ve bizzat kendi günlük hayatında bunları hisseden halkın kafasındaki bu algının bazı kesimlerin birkaç aylık kirli propagandasıyla değişmesi mümkün olamazdı. Aynı şekilde, AK Parti iktidarı boyunca önce danışman sonra da dışişleri bakanı olarak Ahmet Davutoğlu'nun çizmiş olduğu dış politika, sorunların çözümü konusunda arabuluculuğa, bölgesel işbirliğine, Ortadoğu bölgesinde demokrasi ve insan haklarının geliştirilmesine odaklanmışken ve bütün bölge ve dünya ülkeleri buna şahit olup Türkiye algılarını bunun üzerine inşa etmişken, aynı Türkiye'nin teröristlere ya da kimyasal silah saldırılarına destek verdiği şeklindeki yıkıcı propaganda ürünü iddialara kimsenin inanması beklenemez. İlkeli dış politika izlemek kaygısıyla Mısır'da, kısa vadeli ekonomik çıkarlarını riske atarak, darbeye ve ağır insan hakları ihlallerine karşı çıkan Türkiye'nin Suriye'de yaşanan kimyasal silah saldırısında parmağı olduğunu iddia etmek, bu saldırıyı gerçekleştiren Esed rejimini ayakta tutmaya devam etmek ve Suriye'deki katliamların sona ermesi için çabalayan Erdoğan hükümetini devirmekten başka bir amaç taşımıyor.

* Sabah Gazetesi 19 Mart 2014





Powered by proGEDIA