“Failed leader” Amerika

Prof. Dr. Kemal İnat | Görüş & Analiz | 04 Kasım 2016, Cuma


“Failed leader” Amerika
Devlet otoritesi çökmüş ve meşruiyetini kaybetmiş ülkeler için “failed states” kavramı kullanılıyor. Bu kavram, onu bulanların çıkarları doğrultusunda başka ülkelere müdahalesini de meşrulaştıran bir araca dönüşüyor çoğu zaman.
Irak “failed state” oldu, hadi müdahale edip bu ülkeye demokrasi ve barış getirelim!
Afganistan “failed state” oldu, hadi müdahale edelim…
Bu müdahaleyi kimin, ne zaman yapacağı meselesi ise, müdahaleye maruz kalan ülke halklarının değil küresel güçlerin çıkarları ve kendi aralarındaki dengeler doğrultusunda şekilleniyor. Bu çıkar ve denge hesaplarından dolayı, dünyanın birçok yerinde yıllardır devam eden iç savaşlara sahne olan ülkeler müdahale edilmeye değer görülmezken, 2003 yılında böyle bir iç savaş yaşamayan Irak müdahaleye maruz kalmıştı.
Bir devletin “failed state” olduğuna ve ona müdahale edilmesine kim karar verecekti?
Bu aslında Birleşmiş Milletler’in işiydi, ancak Güvenlik Konseyi’ndeki veto nedeniyle işlemeyen karar mekanizması yüzünden BM bu görevini hiçbir zaman yerine getiremedi. Bu durumda ortaya çıkan boşluğu uluslararası sistemin güçlü aktörleri doldurdu ki, Amerika Birleşik Devletleri onların başında gelmiştir.
Washington’un uluslararası sistemdeki rolüne biraz yakından bakalım.
1990’ların başında, Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku yıkılıp Soğuk Savaş sona erdiğinde ABD tek süper güç olarak kalmıştı. Dünya lideri olarak önünde iki seçenek vardı. Birinci seçenek, gücünü uluslararası hukukun temel belirleyici olduğu, hakkaniyete ve adalete dayalı bir uluslararası sistem inşa etmekte kullanmak yönünde olabilirdi. İkinci seçeneği ise, karşısında kendisini dengeleyecek bir güç olmamasını bir fırsata dönüştürerek güç politikasına yönelmek ve sadece kendi çıkarlarını düşünen, yayılmacı ve saldırgan bir politika izlemekti.
Washington yönetimi, birinci seçeneği tercih etseydi, yani uluslararası hukuku güçlendirmeyi esas alan adil bir uluslararası sistem kurmaya yönelseydi, liderlik pozisyonunu diğer devletlerin büyük bir çoğunluğunun kabul edeceğini görecekti. Böyle bir durumda, dünya barışını tehdit eden bir gelişme yaşandığında, dünya lideri olarak bu gelişmeye müdahale etmek isteyen ABD diğer ülkelerin de desteğini alacaktı.
Ancak Amerikan yönetimi ikinci seçeneği tercih etti, yani Sovyetlerin çöküşünün ardından kalan tek süper güç konumunu kendi çıkarları doğrultusunda başka ülkelere hukuksuz müdahaleler ve saldırgan politikalar için kullandı.
Demokrasiler yerine darbeleri destekledi.
Mısır’da ilk defa halkın oylarıyla seçilen Cumhurbaşkanı Mursi’yi deviren darbeci Sisi’ye destek verdi ve darbe sonrasında binlerce insanın katledilmesine seyirci kaldı. Filistin’de 2006 yılında yapılan seçimleri kazanan Hamas’ın ülkeyi yönetmesine izin vermeyen aktörlerin başında da ABD yer aldı. Türkiye’de 28 Şubat Darbesini destekledi, 15 Temmuz darbe girişimine de destek verdiğinden kimse kuşku duymuyor.
Adaletli bir lider olması beklenen ABD, uluslararası hukuka sahip çıkmak yerine terör örgütlerine destek veren bir politikayı tercih etti. Müttefiki Türkiye için en büyük tehdidi oluşturan FETÖ/PDY’nin yanında PKK’nın Suriye kolu olan PYD’ye de sahip çıkmaya devam ediyor. Türkiye’de darbeye kalkışarak 246 kişinin ölümüne ve 2000’den fazla kişinin yaralanmasına yol açan FETÖ/PDY örgütünün ülkesindeki varlığına karşı adım atmak istemiyor.
Darbecileri destekleyen bir ülke “dünya lideri” olarak kabul görür mü?
Terör örgütlerini destekleyen bir ülke, bu örgütlerin hedefi olan devletler tarafından “dünya lideri” olarak kabul edilebilir mi?
Suriye’de altı yıldır yaşanan katliamlara, kimyasal silahlarla ve varil bombalarıyla yüz binlerce insanın öldürülmesine seyirci kalan bir ülke “dünya lideri” olabilir mi?
Libya’da, Yemen’de, Ukrayna’da ve dünyanın birçok yerinde yaşanan çatışmalara sadece kendi çıkarları çerçevesinde bakıp bu çatışmalar yüzünden öldürülen yüz binlerce insanı umursamayan bir ülke “dünya lideri” olabilir mi?
Eğer dünyanın diğer ülkelerindeki seçilmiş meşru iktidarlar sürekli ondan nasıl yeni bir tehdit gelecek diye diken üstünde duruyorlar ve buna karşılık terörist örgütler ve her türlü hukuksuz aktörler ona bel bağlamışlarsa, ABD “dünya lideri” olma şansını çoktan kaybetmiş demektir.
Bu durumda ancak bir “failed leader” ile karşı karşıyayız ve gelecek salı yapılacak seçimlerin de bu durumu düzeltme ihtimali yok gibi görünüyor.
Bu yazı 02.11.2016 tarihli Türkiye gazetesinde yayımlanmıştır.




Powered by proGEDIA