Kerkük neyin işareti?

Prof. Dr. Kemal İnat | Görüş & Analiz | 18 Ekim 2017, Çarşamba


Kerkük neyin işareti?
Kerkük’ün Irak ordusu tarafından ele geçirilmesi Irak ve Orta Doğu siyaseti açısından kuşkusuz önemli bir gelişme olarak tarihe geçti. Arap İsyanları dalgasının başlamasından itibaren Suriye, Irak, Libya ve Yemen’de devlet dışı grupların kendilerine bölgesel ya da küresel müttefikler bularak şehirleri işgal etmesine ve “devlet içerisinde devletçikler” oluşturacak şekilde fiilî sınırlar çizmesine şahit olmuştuk.
DEAŞ, El-Kaide’nin türevleri ve PYD/PKK gibi terörist unsurların yanında, Hizbullah, Ensarullah, Haşdi Şabi, ÖSO ve IKBY gibi kimine göre meşru kimine göre ise gayrimeşru örgüt ve yönetimler bölge ülkelerinin ya da ABD ve Rusya gibi küresel güçlerin desteğiyle geniş alanları kontrol eder hâle geldiler. DEAŞ’ın en güçlü olduğu dönemde kontrol ettiği topraklar Irak ve Suriye’nin geri kalan topraklarından daha büyük bir alana ulaşmıştı.
Özellikle DEAŞ ve El-Kaide’nin ele geçirdiği toprakların “görünmez bir el” tarafından bölge haritasının değiştirilmesi için bir fırsat olarak kullanılmasına şahit olduk. Herkese korku salan DEAŞ’ın ABD tarafından desteklenen PYD/PKK karşısında nasıl kolayca geri çekildiğine ve kontrol ettiği şehirleri bu örgüte teslim ettiğine anlam vermeye çalıştık. ABD ve diğer Batılı ülkelerin desteğiyle Afrin ve Menbiç’ten Rakka ve Deyr ez-Zor’a uzanan geniş bir coğrafyayı kontrol etmeye başlayan PYD/PKK’nın, Suriye’nin Kürt bölgelerindeki halkın önemli bir kısmı tarafından bile desteklenmezken, Arap şehirlerini DEAŞ’tan “kurtarmasını” ve ardından bu şehirlere sahip çıkmasını izledik.
PKK’nın Suriye kolu bunları yaparken Irak kolu da boş durmadı ve Irak ordusunun DEAŞ’a karşı mücadelesi sırasında oluşan otorite boşluğunu fırsata dönüştürüp Sincar bölgesini ele geçirdi. IKBY yönetimi de DEAŞ’ın oluşturduğu toz bulutunu iyi kullanarak Kerkük başta olmak üzere tartışmalı bölgeleri ele geçirerek Irak’ta kontrol altında tuttuğu toprakları büyük oranda artırdı.
Suriye ve Irak bu şekilde parçalanıp DEAŞ’ın boşalttığı alanlar PKK/PYD ve IKBY’nin eline geçerken Türkiye ve İran’ın da benzer yöntemlerle parçalanmasına yönelik planlardan bahsedilmeye başlandı. Obama döneminden kalma bürokratların Trump yönetimi altında da bu yöndeki adımlarını sürdürmeleri Ankara ve Tahran’ı PKK/PYD ve bölgedeki diğer Kürt ayrılıkçılarına karşı ortak hareket etmeye zorladı. Rusya’nın da katılımıyla Suriye sorununun çözümü konusunda geçen yılın sonundan beri başlattıkları iş birliği Türkiye ve İran’ın Irak meselesinde ortak hareket etmesini kolaylaştırdı. İki ülkenin hemfikir olduğu konular Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, bölgede yeni devletlerin ortaya çıkmasının engellenmesi ve PKK/PYD başta olmak üzere terör örgütlerine karşı iş birliği yapılması olarak göze çarpıyor.
İşte Kerkük’ün Irak ordusu tarafından ele geçirilmesi bu uzlaşı ve iş birliğinin bir sonucu olarak gerçekleşti. Irak merkezî yönetiminin, İran ve Türkiye’nin desteğiyle IKBY’nin Kerkük’teki “işgaline” son vermesinin ardından Sincar, Mahmur ve Hanekin gibi şehirler de Bağdat’ın kontrolü altına girdi. Böylece DEAŞ’ın oluşturduğu toz bulutunun ardından değişen Irak haritası yeniden DEAŞ öncesi dönemdeki görünümüne dönmeye başladı. IKBY’nin eski sınırlarına dönmesi ve Irak anayasasına uygun şekilde, bu ülkenin federe bir parçası olduğunu kabul edip bağımsızlık referandumunu iptal etmesi DEAŞ fırtınasının son etkilerini de ortadan kaldıracaktır.
Bundan sonra geriye Amerikan işgali fırtınasının yol açtığı PKK bölgelerinin ortadan kaldırılması kalıyor. Irak’ın toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin yeniden tesis edilmesinin, bu ülke topraklarının bir kısmını Amerikan müdahalelerini fırsat bilerek “işgal” eden PKK’nın ortadan kaldırılmasına bağlı olduğunu herkes biliyor. PKK Irak topraklarını kullanıp Türkiye’ye saldırmaya devam ettiği sürece Ankara’nın bu ülkedeki PKK mevzilerine sınır ötesi operasyon yapmak zorunda olduğu da herkesin malumu.
Bu durumda, Türkiye nasıl Irak’ın Kerkük operasyonuna destek verdiyse şimdi Bağdat ve Tahran’ın da Türkiye’nin PKK konusundaki taleplerini yerine getirip bu terör örgütünün kendi topraklarında barınmasına karşı savaş açması gerekiyor.
Kerkük’ün Irak ordusu tarafından geri alınmasının Orta Doğu’da merkezî yönetimlerin terör örgütleri ve özerk yönetimler karşısında yeniden güçlenip ülkeleri üzerinde egemenliği sağladıkları bir sürecin ilk adımı mı olduğunu zaman gösterecek. Bu sürecin Suriye ve PKK/PYD’ye nasıl yansıyacağı da sorulması gerekli sorulardan bir başkası gibi görünüyor.




Powered by proGEDIA