Adana Mutabakatı

Prof. Dr. Kemal İnat | Görüş & Analiz | 26 Ocak 2019, Cumartesi


Adana Mutabakatı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ziyareti sırasında gündeme gelen Adana Mutabakatı bundan sonraki dönemde çok konuşulacağa benziyor.

Putin tarafından gündeme getirilen bu mutabakatın ne olduğunu hatırlayalım.
Suriye’nin PKK’ya desteğinin Türkiye’yi artık çok bunalttığı bir dönemde, Ankara’nın bu sorunu kökten çözmek için Şam yönetimini doğrudan askerî müdahaleyle tehdit etmesi sonucu imzalanmıştı.
Türkiye’nin kararlılığını gören, o zaman ara bulucu olan Mısır ve İran’ın yetkililerinden de bu konuda artık Ankara’nın niyetinin gerçekten müdahale etmek olduğu mesajını alan Hafız Esad yönetimi bu mutabakatı imzalayarak PKK’ya destek politikasından geri adım atmıştı.
Türkiye’nin müdahale konusundaki kararlılığı PKK’nın Suriye topraklarından çıkarılmasını sağlamıştı.
Suriye yönetimi, Adana Mutabakatı ile birlikte, başta Öcalan olmak üzere PKK’lı bütün teröristleri ülkesinden kovmayı kabul etmiş ve ilerleyen zamanda bu taahhüdünü de yerini getirmişti.
Mutabakatın imzalandığı tarihte çoktan Suriye dışına çıkarılan Öcalan’ın uzun süre kendisine sığınacak bir yer aradıktan sonra Kenya’da yakalanması PKK için ciddi bir darbe olmuştu. Bunu mümkün kılan Türkiye’nin terörle hem içeride hem de dışarıda mücadeledeki kararlılığıydı.
Şimdi Rusya, Türkiye’ye Adana Mutabakatı’nı hatırlatıyor.
Bu ne anlama geliyor?
Eğer Moskova bu şekilde Ankara’ya, Suriye topraklarında kesinlikle PKK/PYD terör örgütünün barınmasına izin verilmeyeceğini söylüyorsa, bu Türkiye açısından olumlu bir tekliftir. Rusya bu hatırlatmayı yaparak, Suriye topraklarındaki PKK/PYD’nin temizleneceğinin sözünü de vermiş oluyor.
Peki, PKK/PYD’yi terör örgütü olarak tanımaktan imtina eden Moskova’ya bu konuda ne kadar güvenebiliriz?
Ya da 15 yılı aşkın bir süre bu örgütü destekledikten sonra ancak Türkiye’nin müdahale baskısı altında geri adım atan Şam yönetimine PKK’yı ülkesinde barındırmayacağı konusunda güvenebilir miyiz?
Öncelikle altını çizmemiz gerek ki, uluslararası ilişkilerde güven yerine tedbir esastır.
Yani Türkiye, Moskova ve Şam’a güvenerek Suriye topraklarında PKK/PYD’ye karşı attığı adımları geri almayı ve atmayı planladığı adımlardan vazgeçmeyi düşünürse bu Türkiye için bir güvenlik zaafı ortaya çıkarabilir. Bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya dönüşü gazetecilere yaptığı açıklamalarda, Türkiye’nin Suriye’deki varlığı için kimsenin davetine ihtiyacı olmadığının, halkının güvenliğine tehdit oluşturan terör örgütleriyle mücadele etmek için bu topraklara girdiğinin altını çizdi. Bunun yanında Türkiye’nin Cerablus, El-Bab ve Afrin halklarının daveti ve isteğiyle Suriye topraklarına girdiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Rakka’daki aşiretlerin bile “Türk ordusu ne zaman gelecek” diye sorduğunu vurgulaması, Türkiye’nin, kimseye güvenerek kendi güvenliği ve Suriyeli sığınmacıların geri dönüşü için atmayı düşündüğü adımlardan imtina etmeyeceğinin açık göstergesidir.
Rusya tarafından hatırlatılan Adana Mutabakatı konusunda da, Trump tarafından önerilen güvenli bölge meselesindekine benzer yorum farklılıklarının oluşması muhtemeldir.
Trump’ın güvenli bölge önerisi, Amerikan güvenlik bürokrasisinin önemli bölümü ve onların Suriye ve Irak’taki PKK/PYD’li ortakları tarafından, terör örgütünün Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi rahat hareket edeceği bir bölge oluşturulması girişimi olarak yorumlanmak istenmişti. Türkiye ise güvenli bölgeyi, kontrolün kendisinde olacağı ve terörist oluşumların temizlenip halkın rahatça evlerine döneceği bir alan olarak gördüğünü açık bir şekilde ifade ediyor ve bu bölgenin güvenliği için gerekli adımları atmaya hazır olduğunu söylüyor.
Şimdi Adana Mutabakatı’nı da farklı şekillerde yorumlamaya çalışanlar çıkabilir. Ama bu mutabakatın özünü PKK’nın Suriye topraklarından temizlenmesine yönelik düzenlemelerin oluşturduğunu hatırlamakta fayda var. Türkiye’nin Suriye politikasının temelini de, bu ülke topraklarındaki PKK/PYD başta olmak üzere bütün terörist unsurların temizlenmesi oluşturuyor.
Yoksa Türkiye’nin Suriye topraklarında gözü olmadığını ve bu ülkenin toprak bütünlüğünü savunduğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta söylüyor. Türk askerlerinin Suriye’deki varlığı sadece teröre karşı mücadeleden kaynaklanıyor.
Adana Mutabakatı’nda öngörüldüğü gibi, Suriye’den Türkiye’ye yönelik terör tehlikesi bertaraf edildiğinde Türk askerinin bu ülke topraklarında kalması için bir neden de kalmayacaktır.

[SETA, 26 Ocak 2019]





Powered by proGEDIA