Zarrab Davası: Amerika Türkiye’den ne istiyor?

Prof. Dr. Kemal İnat | Görüş & Analiz | 18 Kasım 2017, Cumartesi


Zarrab Davası: Amerika Türkiye’den ne istiyor?
27 Kasım’da ABD’de asıl duruşması başlayacak olan Reza Zarrab davası öncesinde birileri bütün dikkatleri bu davaya çekmeye çalışıyor. Bu şekilde, dava sürecinde yapmayı planladıkları algı operasyonunun etkisinin olabildiğince büyük olmasını hedefliyorlar.
Tıpkı 17-25 Aralık sürecinde olduğu gibi…
27 Kasım süreciyle 17-25 Aralık sürecinin planlayıcı aktörlerinin aynı kişiler olduğu konusunda şüphemiz yok: ABD’deki Erdoğan ve AK Parti iktidarını devirmek isteyenler ile bu iş için kullandıkları FETÖ.
27 Kasım sürecinin akıbetinin de 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleriyle aynı olacağı konusunda da şüphemiz yok. Bu darbe girişimleriyle devirmek istedikleri Erdoğan hükûmeti nasıl bu süreçlerden daha güçlenerek çıktıysa, 27 Kasım sürecinden de daha güçlenerek çıkacaktır. Zira Türkiye halkı bu darbe girişimlerinin sadece Erdoğan ve AK Parti’yi değil aynı zamanda Türkiye’yi de hedef aldığını açık bir şekilde görüyor ve bu hedefi boşa çıkarmak için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a destek veriyor.
Türkiye, İran’a karşı Birleşmiş Milletler kapsamında uygulanan yaptırımlara riayet ederken, Amerikan yönetiminin tek taraflı yaptırımlarına uymadığı için hesaba çekiliyor. Zarrab ve Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla davalarının siyasi davalar olduğu ve 17-25 Aralık süreçlerinde olduğu gibi, hukukun alet edilmesiyle siyasi sonuçlar elde edilmeye çalışıldığı açık. Aradaki tek fark, 17-25 Aralık sürecini Türkiye’deki maşalarına yaptırmışlardı, şimdi bizzat kendileri operasyonu yürütüyor.
Türkiye açısından bakıldığında, Amerikan yaptırımlarına uyması konusunda Ankara’ya baskı yapıldığı 2011-2013 döneminde de sık sık dile getirildiği gibi, Türkiye için bağlayıcı olan BM çerçevesindeki yaptırımlardı, ABD’nin tek taraflı yaptırımları Türkiye-İran ekonomik ilişkilerine ve dolayısıyla Türkiye’nin çıkarlarına büyük zararlar verdiği için Amerikan yaptırımlarına uyulmamıştır.
Şimdi ABD’deki bazı finans çevrelerinin Erdoğan ve AK Parti düşmanı lobilerle iş birliği yaparak, Halkbank’ın İran’la ticaret yoluyla ülkemize kazandırdığı on milyarlarca dolara göz diktikleri görülüyor. Türkiye’ye karşı kurulan bu kirli ittifak başarıya ulaşırsa, hem Türkiye’nin milyarlarca dolarına el koymayı hem de buna paralel olarak yürütecekleri ekonomik algı operasyonuyla Türkiye ekonomisini krize sürüklemek suretiyle Erdoğan iktidarından kurtulmayı düşünüyorlar.
Peki, bu hedeflerine ulaşma konusunda başarılı olabilirler mi?
ABD’deki Türkiye düşmanı lobinin Türkiye’yi sıkıştırma ve Erdoğan iktidarını devirme hedefine ulaşmak için çok sayıda araçları olduğu görülüyor. Bunları sayalım:
  1. Türkiye’de yapılan ve devam eden tasfiyelerle tehlikesi azaltılsa da, FETÖ’nün ABD’deki söz konusu lobinin Türkiye karşıtı operasyonlarında hâlâ en önemli ve etkili aracı olduğunu ifade etmek gerekir. Türkiye’de başta güvenlik bürokrasisi olmak üzere devletin neredeyse bütün kurumlarına sızmış olan bu yapının bu kurumlara hâkimken elde ettiği bilgileri ABD’deki Türkiye düşmanı çevrelerle paylaştığı düşünüldüğünde tehlikenin ne kadar büyük olduğu daha iyi anlaşılır.
  2. PKK’yı Türkiye siyasetini yönlendirme konusunda hep bir “havuç ve sopa” politikası aracı olarak kullanan ABD’nin, Suriye iç savaşı sırasında bu örgütün Suriye topraklarının bir bölümünü kontrol edecek kadar güçlenmesini sağlaması da Washington yönetiminin PKK/PYD’yi önümüzdeki dönemde Türkiye’ye müdahale konusunda daha fazla kullanacağının göstergesi olarak okunmalıdır.
  3. ABD’nin dünya ekonomisindeki ağırlığı ve uluslararası finans kurumlarındaki etkinliği de Washington’un bu kurumlar üzerinden Türkiye’ye karşı ekonomik saldırı yapabilmesine imkân tanıyor.
  4. Başta CIA ve NSA olmak üzere dünyanın en etkili istihbarat kurumlarına sahip olması da ABD’nin bu kurumlar yoluyla yapacağı manipülatif algı operasyonları ve düşmanca istihbarat faaliyetleriyle Türkiye’ye müdahale etmesine imkân tanıyor.
  5. Türkiye’de, Erdoğan ve AK Parti iktidarına karşı seçim yoluyla başarı elde edemediği için her türlü yöntemi deneyerek bu iktidarı devirmeye hazır bir muhalif kitlenin varlığı belki de ABD’deki söz konusu çevreleri Erdoğan’ı devirme hedefleri konusunda en fazla umutlandıran husustur. Muhalefet partilerinin bir kısmının Zarrab ve Halkbank davalarını yorumlama biçimleri bu konudaki umutlarının boş olmadığını gösterecek türden değil mi?
Bu araçların, ABD’deki Türkiye düşmanı lobinin Erdoğan yönetimini devirmesine neden yetmeyeceğini bir sonraki yazıya bırakalım...




Powered by proGEDIA