Halep’te İnsanlık Bir Kez Daha Ölürken!

Prof. Dr. Kemal İnat | Görüş & Analiz | 28 Eylül 2016, Çarşamba


Halep’te İnsanlık Bir Kez Daha Ölürken!

Halep’ten çok can yakıcı görüntüler geliyor. Esad rejimi ve ona destek verenlerin hava saldırılarında bir hafta içerisinde hayatını kaybedenlerin sayısı 450’ye ulaştı.

Çocukların küçük bedenleri bombaların yıktığı binaların beton blokları altında eziliyor…
Bu beton bloklar ne hissediyor acaba o minik bedenleri ezerken? Bizim anlayamayacağımız bir şekilde ağlıyorlar mı?
Yoksa ağlamak için “insan” olmak mı gerekiyor?
***
Ne gösteriyor bize Halep trajedisi?
Suriye rejiminin gaddarlığını ve ona karşı direnişin haklılığını mı?
İslam dünyasının zavallı hâlini mi?
Birleşmiş Milletler denilen örgütün ne işe yaradığını mı?
Batı’nın ikiyüzlülüğünü mü?
Rusya’ya ne kadar güvenebileceğimizin sınırlarını mı?
Türkiye’nin Osmanlı mirasına sahip çıkamadığını mı?
İnsanlığın ulaşmış olduğu vahşiliğin yeni bir aşamasını mı?
Yoksa hepsini mi?
Evet, İslam medeniyetinin güzide şehirlerinden biri olan Halep, bir ayna gibi bu gerçekleri yüzümüze vuruyor.
Geçmişte Hama’da benzer bir katliamı yapan Suriye Baas rejiminin ne kadar acımasız olabileceğini, öldürmekte hiç sınır tanımayacağını bir kez daha gösteriyor. Daha yakın zamanda Doğu Guta’da kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmış bir yönetimin Halep’te yaptığı katliam aslında hiç de şaşırtıcı değil. Baas rejiminin 2011’den beri yaptığı bütün bu katliamlar aslında özgür ve onurlu bir şekilde yaşamak isteğiyle bu rejime karşı isyan etmiş muhaliflerin ne kadar haklı olduğunu da gösteriyor. Onların haklı mücadelesini kirletmek için sahneye çıkan DAEŞ gibi örgütlere ve ABD, Rusya gibi güçlerin kendi çıkarları doğrultusundaki hesaplarına rağmen muhaliflerin direnişi haklı ve meşru bir mücadeledir. Onların ne için isyan ettiklerini unutup Suriye içerisinde savaşan bütün tarafları aynı görmek büyük bir haksızlıktır.
Halep’te yaşanan insanlık trajedisi İslam dünyasının acınası hâlini de gösteriyor. Kendi değerlerinden uzaklaşmış ve küresel güçlerin oyuncağı hâline dönüşmüş olan İslam ülkelerinin kendi sorunlarını çözmekten aciz olduğunu ve bu yüzden ABD ve Rusya gibi ülkelerin bu sorunu çözmesini beklediklerini gösteriyor. Orta Doğu bölgesindeki Müslüman ülkelerin, sorunu çözmek için iş birliği yapmak yerine sorunun parçası olmaları kendilerini de yıpratıyor ve zaten etkin olmadıkları dünya politikasında iyice geriye itiyor. Bölge ülkelerinin daha fazla vakit kaybetmeden asgari müştereklerde buluşup Suriye sorununa bir çözüm bulmaları gerekiyor. Bu, Halep ve kuşatma altındaki diğer şehirlerde yaşanan trajedinin sona erdirilmesi ve İslam dünyasının onuru açısından artık geciktirilmemesi gereken bir adım.
Halep trajedisi Birleşmiş Milletler’in, asli görevi olan barışı koruma konusunda ne kadar başarısız olduğunu da bir kez daha göstermiş oluyor. Bombalarla yıkılan binaların enkazları altından çıkan çocuk cesetleri de BM’yi harekete geçiremiyorsa başka ne geçirebilir ki? Ama Halep ve benzeri olaylar gösterdi ki, BM sadece ona tahakküm eden güçlerin istedikleri ve anlaştıkları sorunlara müdahale etmek için kuruldu. BM çatısı altında imzalanan sayısız insan hakları sözleşmesi ise sadece çıkar hesapları doğrultusunda içişlerine karışılması gereken ülkeler için işe yarıyor.
Dünya politikasında etkin olan ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın harekete geçmesi için illa Batı’daki insanların güvenliğinin mi tehdit altında olması gerekiyor? 11 Eylül ya da Paris saldırılarında ölen insanlar kadar değeri yok mu Halep’te katledilen çocukların?
Peki, Rusya’nın Suriye’de Esad rejimiyle sivil insanları öldürme yarışına ne demeli? Yaptığı hava saldırılarıyla Halep’teki katliamdan en az Esad rejimi kadar sorumlu olan Moskova yönetimi bu şekilde Suriye’deki etkinliğini artıracağını mı zannediyor? Bu saldırganlığıyla Orta Doğu’da en az Amerikan karşıtlığı düzeyinde bir Rusya düşmanlığını körüklediğinin farkında mı acaba?
Suriye’de, neden gökten bomba yağdığını anlamadan ölen her çocukla birlikte hepimiz kaybediyoruz.
Geleceğimizi de kaybediyoruz, insanlığımızı da.
Bu yazı 28.09.2016 tarihli Türkiye gazetesinde yayımlanmıştır.




Powered by proGEDIA