Trump’ın Suriye Kararı Ne Anlama Geliyor?

Prof. Dr. Kemal İnat | Görüş & Analiz | 22 Aralık 2018, Cumartesi


Trump’ın Suriye Kararı Ne Anlama Geliyor?

Amerikan Başkanı Trump’ın Suriye’den askerlerini çekme kararı üç gündür dünya politikasının en önemli gündem maddesi olarak tartışılıyor.

Bu tartışmalarda söz konusu kararın çok farklı boyutları öne çıkıyor.

Amerikan iç siyaseti için kararın anlamı ve uygulanabilirliği ele alınan boyutlarından biri.

Kararın Türk-Amerikan ilişkileri açısından nasıl bir etki doğuracağı başka bir boyutu oluşturuyor.

ABD’nin çekilmesi sonrasında Suriye sorununun ne yönde gelişeceği ve Fırat’ın doğusuna kimin hâkim olacağı ise en fazla merak edilen konulardan bir diğeri.

Önce Trump’ın kararının Amerikan iç siyaseti açısından ne anlam ifade ettiğine bakalım.

Başta CENTCOM olmak üzere, Amerikan güvenlik bürokrasisinin bu karara şiddetle karşı çıktığı bir sır değil. Bu güvenlik bürokrasisinin siyaset ve medya dünyası ile değişik lobilerden güçlü bir destek aldığı da açık.

Bu yüzden Başkan Trump, çekilme kararını birbiri ardına attığı tweetlerle duyurdu.

Daha önce de Suriye’den çekilmek istediğini söylemişti. Ama bu lobiler ve güvenlik bürokrasisi tarafından aksi yönde hareket etmesi konusunda ikna edilmişti.

Bu defa ikna edilmeye fırsat vermeyecek şekilde, karşı çıkacakların birçoğu için sürpriz olacak biçimde twitter mesajlarıyla kararını duyurdu. Buna rağmen karşı çıkanlara şans vermemek için ise sürekli yeni tweetler atarak kararının arkasında durduğunu gösterdi.

Amerika’nın Orta Doğu’nun polisi olmadığını yazdı.

Amerikan gençlerinin artık eve dönme vaktinin geldiğini yazdı.

ABD’nin Suriye’deki varlığına gerekçe gösterilen DEAŞ’ın yenilgiye uğratıldığını yazdı.

Bu tweetlerle kararını doğrudan kendisinin en büyük destekçisi olan Amerikan halkıyla paylaştı.

Bu şekilde yaparak, kararına karşı çıkan güvenlik bürokrasisi ve lobilere, halktan aldığı güçle bu kararı verdiğini ve halktan aldığı destekle kararın arkasında duracağını göstermek istedi.

Peki, Trump ile Amerikan güvenlik bürokrasisi arasında Suriye konusundaki temel görüş ayrılığı nedir?

CENTCOM merkezli güvenlik bürokrasisi, PYD/PKK gibi terörist örgütlerle iş birliğini ABD’nin Orta Doğu politikasının merkezine oturtuyor ve bu örgütleri Türkiye ve İran gibi bölgesel güçlere karşı bir araç olarak kullanmayı istiyor.

Buna karşılık Amerikan Başkanı Trump, terör örgütleriyle kurulan iş birliğinin rasyonel bir politika olmadığını, ABD açısından ekonomik ve siyasi maliyeti artırdığını, Türkiye gibi müttefiklerin Amerika ve Batı’dan uzaklaşmasına yol açtığını düşünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile geçen cuma günü yaptığı telefon görüşmesinin Trump’ın Suriye konusundaki kararında etkili olduğu da söyleniyor.

Trump’ın Suriye’den çekilme kararının Türk-Amerikan ilişkilerine etkisine gelince, öncelikle bunun sorunsuz bir şekilde gerçekleşmesinin Türkiye ile ABD arasındaki gerginliği ve riskleri azaltacağını ifade etmek gerekir. Eğer Amerikan güvenlik bürokrasisine rağmen Trump askerlerini Suriye’den çekmeyi başarırsa, Türkiye’nin YPG/PKK’ya karşı operasyonu sırasında doğrudan ABD askerleriyle karşı karşıya gelmesi riski ortadan kalkacaktır.

YPG’nin, Trump’ın kararını açıklamasının ardından sınır ötesindeki telaşına bakılırsa, sırtını ABD’ye dayayarak Türkiye’yi sıkıştırmaya yönelik politikasının çöktüğü görülüyor. Türkiye ve diğer bölge ülkelerine karşı terörist faaliyetlerde bulunarak bölücü hedeflerine ulaşmak için yaslandığı ABD’nin çekilmesi sonrasında dengesi şaşan örgütün, kendisine yaslanacak yeni devletler bulmaya yönelmesi muhtemeldir.

Bu çerçevede Rusya ve Fransa gibi ülkelerle Şam yönetimi yeni yaslanılacak aktörler olarak gündeme gelebilir. Ancak ABD ile yaşadığı tecrübenin YPG’ye öğretmesi gereken gerçek açıkça şudur: Başka aktörlere sırtını yaslayarak Türkiye gibi ülkelere karşı bölücü terör faaliyetlerinde bulunmanın sonu hüsrandır. Sırtını dayadığı bu aktörlerin temel hedefi bu tür örgütleri bölge ülkelerine karşı kullanmak ve sonrasında çöpe atmaktan başka bir şey değildir.

Peki bu gelişmeler artık ABD’nin PKK’yı Türkiye’ye karşı “havuç ve sopa” politikasının bir aracı olarak kullanmayacağı anlamına gelir mi?

Tarihî tecrübe gösteriyor ki, maalesef, muhtemelen hayır!

[SETA, 22 Aralık 2018]





Powered by proGEDIA