“Avrupa Savunma Birliği” ne kadar gerçekçi?

Prof. Dr. Kemal İnat | Görüş & Analiz | 15 Kasım 2017, Çarşamba


“Avrupa Savunma Birliği” ne kadar gerçekçi?
Avrupa Birliği’nin 23 ülkesinin dışişleri ve savunma bakanları pazartesi günü Brüksel’de “Avrupa Savunma Birliği” için ilk adım olarak yorumlanan bir protokol imzaladılar. Savunma harcamalarının artırılmasını, ortak silahlanma projeleri oluşturulmasını ve krizlere müdahale için gerektiğinde kullanılmak üzere bir ortak askerî gücün hazır bulundurulmasını öngören bu belgenin imzalanması AB içerisindeki değişik çevrelerde ciddi bir heyecan uyandırmışa benziyor.
Almanya Başbakanı Merkel’in, Amerikan Başkanı Trump ile gerçekleştirdiği sayısız başarısız görüşmeden sonra yaptığı “Avrupalılar olarak kendi başımızın çaresine bakmalıyız” açıklamasının ve yeni Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un savunma alanında iş birliğinin artırılmasını da kapsayan AB’nin reforme edilmesi yönündeki çağrılarının ardından böyle bir gelişme bekleniyordu.
Ancak burada sorulması gereken soru, Almanya ve Fransa’nın istemesi AB çatısı altında bir “savunma birliği” oluşturulması için yeterli olacak mı sorusudur.
Daha önce bu yönde atılmış adımların büyük ölçüde başarısızlıkla sonuçlanmış olması, bu defa da Avrupa Birliği’nin NATO’dan bağımsız bir savunma iş birliği oluşturmalarının zor olduğunu gösteriyor.
1951 yılında AB’nin çekirdeğini oluşturan Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nun kurulmasından hemen bir yıl sonra Fransa’nın “Almanya’yı kontrol altında ve ABD’yi dışarıda tutmak" amacıyla öncülük ettiği Avrupa Savunma Topluluğu (AST) Anlaşması bu ülkenin kendi parlamentosunun engeline takılmış ve hayata geçirilememişti. Fransız hükûmeti kendi parlamentosunu bile Avrupa’ya özgü bir savunma birliğinin kurulmasına ikna edememiş ve Fransa’nın da dâhil olduğu Batı Avrupa ülkeleri Soğuk Savaş dönemini ABD’nin domine ettiği NATO çatısı altında geçirmişlerdi.
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte yine Fransa önderliğindeki bir grup AB ülkesi artık ABD’nin gölgesinden çıkmaya niyet ederek Avrupa Birliği çatısı altında bir savunma ayağı oluşturmak istemişler, ancak İngiltere’nin öncülüğündeki “Atlantikçi” grubun engeline takılmışlardı. Yugoslavya İç Savaşı sırasında ülkelerine akın eden mülteci dalgasından kurtulmak için Sırbistan’a karşı müdahale etmek istediklerinde fark ettikleri askerî zayıflıkları ve ABD’nin uzun süre destek vermeye yanaşmaması bile Avrupa’ya özgü bir askerî güç oluşturma konusundaki politikalarını hayata geçirmeleri konusunda başarılı olmalarını sağlayamamıştı.
İngiltere’nin, baskılar karşısında 1998’deki St. Malo zirvesinde NATO’ya alternatif olmayacak bir Avrupa ordusu kurulmasına yeşil ışık yakmasının ardından 1999 yılında yapılan Köln ve Helsinki Zirvelerinde “krizlere müdahale” görevini yerine getirmek üzere 2003 yılına kadar bir “Avrupa ordusu” ve “Avrupa polis gücü” oluşturulması kararlaştırılmıştı. Bu arada 2001’de yapılan Laeken Zirvesi’nde Batı Avrupa Birliği’nin askerî kurumlarının AB’ye aktarılması da Avrupa’ya özgü bir savunma yapılanması oluşturulması açısından önemli bir adımdı. Bu sırada başlatılan “Avrupa Birliği Anayasası” girişimi de askerî alandaki iş birliği adımlarının siyasi ayağını oluşturuyor ve “Avrupacıların” hayal ettiği federal birliğe adım adım yaklaşılması anlamına geliyordu.
Fakat bu girişimlerin hemen ardından Avrupa bütünleşmesi açısından felaketlerin ve krizlerin başladığı görüldü. Önce 2003 Irak Savaşı sırasında AB üyelerinin bir kısmının ABD’nin bu işgaline destek veren, bir kısmının ise şiddetle karşı çıkan bir tavır takınması yüzünden yaşanan bölünmüşlük nedeniyle “Avrupa ordusunun” kurulması fikri rafa kaldırılırken, ardından 2005 yılında Hollanda ve Fransa’da yapılan referandumlarda bu ülke halklarının AB Anayasası’nı reddetmesiyle anayasa ve dolayısıyla federalizm fikri büyük bir darbe yedi.
2008-2009 dünya ekonomik krizinin hâlâ bazı AB ülkelerinde etkileri süren Euro Krizine dönüşmesi, mülteci krizi, yabancı düşmanlığı ve AB karşıtlığının yükselişi, ayrılıkçılık krizi, Brexit krizi, Trump’ın Amerikan başkanı seçilmesiyle Transatlantik ilişkilerinde yaşanan kriz ve artan terör eylemleri 2010’lu yılların AB için “krizler dönemi” olarak anılmasına yol açtı.
Bu şekilde bazı kesimlerin AB’nin sonu mu geliyor sorusunu sormaya başladığı bir dönemde Almanya ve Fransa’nın birliğe yeni bir heyecan katmak ve AB karşıtlarına karşı etkili bir adım atmak için başlattıkları seferberliğin bir tezahürü “Avrupa Savunma Birliği” girişimi. Ancak şimdiye kadarki benzer adımların başarısız kalması, AB’nin en zayıf olduğu dönemlerden birinde başlattığı bu girişimin başarılı olması konusunda ciddi soru işaretlerine yol açıyor.




Powered by proGEDIA