Teröre Karşı Yeni Stratejinin Dış İlişkilere Muhtemel Yansımaları

Prof. Dr. Kemal İnat | Görüş & Analiz | 27 Mart 2018, Salı


Teröre Karşı Yeni Stratejinin Dış İlişkilere Muhtemel Yansımaları

Ağustos 2016’da başlayan Fırat Kalkanı Harekâtı ile birlikte Türkiye’nin terörle mücadelesinde yeni bir aşamaya geçtiği biliniyor. Bu yeni dönemin temel özelliği, terörün yurt dışındaki tüm kaynaklarının kurutulması için gerekli olan bütün risklerin alınmasına dayanıyor.

Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları bu risklerin alındığının açık göstergesi oldular ve teröre karşı mücadelede büyük başarılar olarak kayda geçtiler.

Şimdi sırada Suriye’nin diğer bölgelerindeki PKK/YPG hedefleri ve Kuzey Irak var.

Bunların yanında, Avrupa’daki PKK varlığının tamamen ortadan kaldırılması ve örgütün finans kaynaklarının kurutulması Türkiye’nin terörle mücadele çerçevesindeki hedeflerinden bir diğerini oluşturuyor.

Bu hedeflere ulaşmak için Ankara’nın daha fazla risk alması gerekecek kuşkusuz. ABD, Irak, İran, Rusya ve Avrupa ülkeleriyle doğrudan karşı karşıya gelmemizi gerektirebilir terörle mücadelenin bundan sonraki adımları.

Çünkü bütün bu ülkeler PKK terörüne karşı mücadelesinde Türkiye’ye samimi davranmaktan çok uzak oldular. Zaman zaman bu konuda Ankara ile iş birliği yapar gibi görüntü verseler de, çoğu zaman doğrudan ya da dolaylı olarak terör örgütüne destek veren bir tutum içerisinde oldular.

ABD ve Avrupa ülkelerinin Türkiye’yi hedef alan teröre destekleri açısından bakıldığında, şimdi PKK’nın yanına bir de FETÖ eklendi. Her ikisinde de hedefleri aynı aslında: Bu örgütleri Türkiye siyaseti üzerinde baskı oluşturmak için bir araç olarak kullanmak.

***

Türkiye, teröre karşı mücadele çerçevesinde daha önce de sınır ötesi operasyonlar gerçekleştirmiş ve PKK’ya destek veren ülkelere baskı yapmaya çalışmıştı. Kuzey Irak’ta yürütülen çok geniş kapsamlı kara operasyonları ve günümüze kadar devam eden hava operasyonları bunun örneğiydi. Yine 1998 yılında Suriye’ye karşı oluşturulan baskı sonrasında Şam yönetiminin, Öcalan ve diğer PKK teröristlerini ülke dışına çıkarması da terörle mücadelenin dış boyutuna yönelik bir başka örnekti.

Bütün bu girişimlere rağmen PKK terörünün bitirilememiş olması yeni bir stratejiye ve daha fazla risk almaya ihtiyaç duyulduğunun açık göstergesidir.

İşte bu ihtiyaç doğrultusunda Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı’ndan beri komşu ülkelere ve bu ülkelerde nüfuz sahibi olan küresel aktörlere şu mesajı veriyor: Suriye ve Irak’taki PKK/YPG varlığını sona erdirmek konusunda siz harekete geçmezseniz Türkiye bu bölgelere operasyon yapma ve sonrasında da bu topraklarda PKK unsurlarının yeniden yerleşmesini engellemek için gerekli tedbirleri alma konusunda kararlıdır.

Bu ne anlama geliyor?

Kendi topraklarında PKK/YPG teröristlerini barındıran Şam, Bağdat ve IKBY yönetimlerinin bu toprakların kontrolünü tamamen kaybedebileceği anlamına geliyor.

Yani Türkiye’nin, sınırlarının ötesindeki terörist hedeflere operasyon düzenledikten sonra bu topraklardan çekilip yeniden buralara PKK/YPG’nin yerleşmesini izlemeye niyeti yok.

Ankara, artık Suriye ve Irak kaynaklı terörün bitirilmesi konusunda kalıcı çözüm istiyor. Fırat Kalkanı bölgesi ve Afrin’den sonra artık Menbiç, Haseke, Tel Ebyad, Sincar ve Kandil’in de terörden temizlenmesi konusunda gerekli her türlü adımı atmaya kararlı görünüyor.

Bu durumda Şam, Bağdat ve IKBY yönetimleri ile onlara destek veren küresel ve bölgesel aktörler için üç seçenek kalıyor. Ya Suriye ve Irak topraklarındaki PKK/YPG varlığının kalıcı olarak sona erdirilmesi konusunda Ankara ile iş birliği yapacaklar, ya Türkiye’nin bu bölgeleri ele geçirip ÖSO gibi, terörle iş birliği yapmayacak yerel aktörlere devretmesini izleyecekler, ya da Türkiye’nin bu bölgelerdeki PKK hedeflerini yok etmeye yönelik operasyonlarına karşı çıkıp Ankara ile çatışma yoluna gidecekler.

Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları sırasında Türkiye ile doğrudan çatışma yoluna gitmeyen bu bölgesel ve küresel aktörlerin bundan sonra nasıl bir yol izleyecekleri bilinmiyor.

Eğer bugüne kadar araç olarak kullandıkları PKK/YPG varlığı onlar için Türkiye ile doğrudan çatışmayı göze alacak kadar vazgeçilmez değilse, Ankara’nın bu örgüte karşı mücadele çerçevesinde her türlü riski almaya hazır olduğunu görüp onunla uzlaşı yolları aramaları en rasyonel tavır olarak görünüyor.

Ancak başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere bu aktörlerin bugüne kadar her zaman rasyonel olanı tercih etmediğine şahit olduğumuz gerçeği, Türkiye ile bu ülkeler arasında PKK/YPG kaynaklı daha büyük gerginliklere hazır olmamız gerektiğini söylüyor.

*SETA, 24 Mart 2018





Powered by proGEDIA