Avrupa’da bir İslam düşmanı iktidara mı yürüyor?

Prof. Dr. Kemal İnat | Görüş & Analiz | 15 Şubat 2017, Çarşamba


Avrupa’da bir İslam düşmanı iktidara mı yürüyor?
Hollanda’daki yabancı karşıtı ve İslam düşmanı Özgürlük Partisi (Partij voor de Vrijheid-PVV) lideri Geert Wilders pazar günü çıktığı bir televizyon programında İslam karşıtı söylemlerini sürdürdü. 15 Mart’ta yapılacak parlamento seçimleri öncesinde yapılan kamuoyu yoklamalarında Wilders’in partisinin en fazla oyu alacağına kesin gözüyle bakılıyor.
PVV’nin yüzde 21-22 civarında oy oranıyla birinci parti olması beklenirken, şimdiki başbakan Mark Rutte’nin liberal kanatta yer alan Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi’nin (Volkspartij voor Vrijheid en Democtratie-VVD) yaklaşık yüzde 14-15 oranında bir oy elde edeceği tahmin ediliyor. Hıristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratlar gibi Hollanda politikasında merkez siyaseti temsil eden partilerin ise kenara itildikleri görülüyor.
Avrupa’da aşırı sağın yükselişinin Fransa ve Avusturya gibi ülkelerde de benzer sonuçlara yol açtığı ve alışılagelmiş siyasal yapıları altüst ettiğini biliyoruz. Fransa’da mayıs ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk iki sırayı alıp ikinci tura kalmasına kesin gözüyle bakılan adaylardan biri yabancı düşmanı ve AB karşıtı Ulusal Cephe’nin lideri Marine Le Pen iken diğeri de bağımsız aday Emmanuel Macron. Merkez sağ ve solu temsil eden Cumhuriyetçiler ve Sosyalist Parti adaylarının ikinci tura kalma şanslarının olmaması Fransız siyaseti açısından bir deprem anlamına geliyor. Avusturya’da da 2016 sonunda yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda merkez sağ ve sol partiler (ÖVP ve SPÖ) dışarıda kalmış, aşırı sağcı FPÖ ile Yeşiller’in adayları yarışmıştı.
Şimdi Hollanda’ya geri dönelim.
17 milyonluk bu Avrupa ülkesinin nüfusunun yaklaşık bir milyonunu Müslümanlar oluşturuyor ve yapılacak seçimlerde en fazla oyu alması beklenen partinin lideri İslam’ı yasaklamaktan, Müslümanları kovmaktan ve camileri kapatmaktan söz edebiliyor. Kur’an-ı kerimi, Hitler’in kitabı “Kavgam”a ve camileri “Nazi tapınakları”na benzetecek kadar ileri gidiyor ve bütün bu nefret söylemlerine rağmen seçimlere katılmasının önünde herhangi bir engel görünmüyor. Her fırsatta İslam’a, Müslümanlara ve Kur’an-ı kerime hakaret eden ve bu şekilde Müslümanları provoke etmeye çalışan Wilders, Avrupa’da yaygınlaşan İslamofobi’yi siyasi ranta dönüştürmeye çalışan politikacıların başında geliyor.
Wilders, bu söylemleriyle dünyadaki bütün Müslümanları hedef alıp “medeniyetler çatışmasının” hüküm sürdüğü bir dünya arzuladığını gösteriyor. Bu dünya için çok ciddi bir sorun, ancak ülkesindeki yaşayan Müslümanlar açısından bakıldığında sorunun çok daha büyük olduğu görülüyor. Hollanda’da yaşayan Müslümanların kendilerini güvende hissetmeleri artık mümkün değil. Wilders’in partisi seçimlerde birinci parti olduktan sonra bir şekilde iktidar dışında tutulsa bile Hollanda Müslümanları çok zor bir döneme giriyorlar. Bu parti iktidar dışında kalsa bile, seçim sonuçları PVV’nin savunduğu İslam düşmanı fikirlerin Hollanda toplumunda ne kadar kök saldığını gösterecek ve bu ülke Müslümanlarına artık bir arada yaşamak istemediklerinin mesajını verecektir.
Widers’in, partisinin en çok oyu almasına rağmen diğer partiler tarafından iktidardan dışlanmasına yönelik planlara karşı şimdiden harekete geçtiği de görülüyor. Halkın isteğinin yok sayılamayacağını ileri sürüp, partisinin mutlaka kurulacak koalisyona katılacağını söylüyor ve aksi durumda ülkenin yönetilemez hâle geleceğini ima ediyor.
Sadece İslam karşıtlığıyla değil, genel olarak yabancı düşmanlığı ve Avrupa Birliği karşıtlığıyla da Hollanda’daki rasyonel aktörlerin başını ağrıtan Wilders’in, gelecek ay yapılacak seçimlerde korkulan başarıya ulaşması ülkeyi büyük bir istikrarsızlığa sürükleyecek gibi görünüyor. Bugüne kadar Wilders’in nefret söylemiyle mücadele etmekte başarısız olan diğer partilerin PVV’yi dışarıda bırakacak bir hükûmeti kurabilme konusunda ne kadar başarılı olacakları da sorgulanıyor. Hollanda’daki sağduyulu kesimlerin, bütün ülkeyi ve hatta Avrupa’yı felakete sürükleyecek bir potansiyele sahip olan bu yabancı, AB ve İslam düşmanlığına karşı ortak hareket edip, popülist politikaların hedefindeki kesimleri rahatlatacak bir iş birliğine yönelmeleri gerekiyor.
Sağduyulu kesimlerin yabancı düşmanlığına karşı iş birliği konusundaki her ihmali Wilders gibi nefret söylemini esas alan siyasetçilerin oylarını daha da artırması sonucunu doğuracaktır.




Powered by proGEDIA