“Our boys”, “our people”: Amerika’nın Türkiye politikasının kirli araçları

Prof. Dr. Kemal İnat | Görüş & Analiz | 14 Ekim 2017, Cumartesi


“Our boys”, “our people”: Amerika’nın Türkiye politikasının kirli araçları
Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert’in hafta içinde yaptığı basın toplantısında, Türkiye’de tutuklanan Amerikan konsolosluğu çalışanı için “our people” ifadesini kullanması ilginçti. “Bizim insanlarımızın tutuklanması, alıkonulması bizim için büyük endişe kaynağı” cümlesini söyledi Nauert. Türk vatandaşı olan ve diplomatik dokunulmazlığı bulunmayan bir kişi için “bizim insanımız” ifadesinin kullanılması akıllara, 12 Eylül Darbesi’ni Amerikan Başkanı Jimmy Carter’a haber veren CIA görevlisinin “our boys have done it” (bizim çocuklar yaptı) sözünü getirdi.
Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın ileri yaşlarda da olsa yargılanmaları Amerikan yönetiminin 12 Eylül Darbesini yapan “çocuklarına” sonuna kadar sahip çıkmadığını gösterdi, 15 Temmuz darbe girişiminin sanıkları olan “insanlarına” ise şimdilik çok kuvvetli bir şekilde sahip çıkıyor ABD’deki Türkiye karşıtı lobi.
15 Temmuz’un Amerika’daki uzantılarının, Türkiye ile ABD arasında büyük bir diplomatik krize yol açacak şekilde İstanbul Başkonsolosluğunda çalışan kişilere bu şekilde sahip çıkmaları Türk-Amerikan ilişkilerinin doğasının anlaşılması açısından önemli ipuçları veriyor.
Bu çerçevede yapılması gereken ilk tespit, Amerikan yönetiminde etkili olan bazı çevrelerin Türkiye ile ABD arasındaki dengesiz bağımlılık ilişkisini devam ettirmek konusunda ısrarcı olduklarıdır. Bu ısrar, Türkiye’nin ABD ile egemen eşitliğe saygı esasına dayalı, dengeli bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi geliştirmek yönündeki isteğinin açıkça reddi anlamına geliyor. Yani ABD’deki bu çevreler, “biz eskisi gibi Türkiye’nin içişlerine karışmaya devam edeceğiz, gerektiğinde darbelere destek vermek ya da bizzat planlamak yoluyla Türkiye siyasetini dizayn etmeye çalışacağız, bizimle uyumlu çalışmayan iktidarları devirmek için bütün müdahale araçlarını kullanmaktan da geri durmayacağız” demiş oluyorlar bu tutumlarıyla.
İkinci olarak, 15 Temmuz darbe girişimine yönelik soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi engellenmek isteniyor. Zira İstanbul Başkonsolosluğu çalışanının soruşturmaya dâhil edilmesiyle Türkiye, söz konusu darbe girişiminin uluslararası bağlantılarını da açığa çıkarma niyetinde olduğunu gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, krizin sorumlusu olarak Amerikan büyükelçisini suçlamasını tam da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Amerikan yönetiminde özellikle dışişleri ve güvenlik bürokrasisinde etkili olan Türkiye karşıtı lobinin önemli isimlerinden biri olan büyükelçiyi sorumlu tutmakla Cumhurbaşkanı iki mesaj veriyor:
1- Bu Türkiye karşıtı lobinin başta 15 Temmuz olmak üzere, Türkiye’deki meşru iktidarı devirmeye karşı bütün girişimlerini açığa çıkarmakta kararlıyız.
2- Amerikan Başkanı ve yönetimdeki bu lobi dışındaki kişiler, Türkiye ile sağlıklı bir ilişki kurmak istiyorlarsa, kendilerini bu lobiden ayrıştırsınlar. 15 Temmuz gibi “başarısız” bir darbe girişiminin arkasında durmaya devam etmeleri ne kendilerine, ne ABD’ye ne de Türk-Amerikan ilişkilerine fayda sağlayacaktır.
Bu şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerikan yönetimine Türkiye ile ilişkilerini tamir etme kapısını aralamış oluyor, ancak bir daha asla darbe ya da başka müdahale araçlarına başvurmaması şartıyla.
Erdoğan’ın niyetini anlayan ABD’deki Türkiye karşıtı lobi mensupları, “en iyi savunma saldırıdır” ilkesiyle hareket edip bir yandan vize krizini çıkardılar ve bir yandan da medyadaki etkilerini kullanarak Trump’ı Türkiye’deki iktidara karşı adım atmaya zorluyorlar. Washington Post’ta salı günü yayınlanan “Erdoğan Amerika’ya kabadayılık yapıyor. Trump bir şeyler yapmalı” başlıklı editör görüşü bu tavrın açık bir göstergesi.
Ankara’nın, Washington ile ilişkilerde, Türkiye’nin egemenliğini yok sayan, istediğinde seçilmiş iktidarları her türlü kirli yöntemlerle devirebilme hakkı olduğunu düşünen lobilere şiddetle karşı çıkması, öte yandan Türkiye ile karşılıklı egemenliğe saygı temeline dayalı bir ilişki geliştirmek isteyen kesimlere kapıyı açık tutmasına yönelik “ayrıştırıcı” politikası doğrudur.
15 Temmuz soruşturmasının kendisine uzanacağını düşünen ve yıllardır Türkiye’ye karşı yürüttükleri kirli işleri açığa çıkarmasından endişe eden lobilerin çıkardığı krizler ve yaptıkları yaygara yüzünden geri adım atmak ise Türkiye’nin son yıllarda bağımsızlık yolunda çok bedel ödeyerek elde ettiği kazanımlardan geri adım atması anlamına gelir.
Türkiye bağımsızlık konusunda geri adım atmayacağına göre, Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğini ABD’nin bundan sonraki tavrı belirleyecektir.




Powered by proGEDIA