S-400 ve SAMP-T anlaşmaları ve yeni Türk dış politikası

Prof. Dr. Kemal İnat | Görüş & Analiz | 11 Kasım 2017, Cumartesi


S-400 ve SAMP-T anlaşmaları ve yeni Türk dış politikası
Hava savunması konusundaki açığını kapatmak için arayış içerisinde olan Türkiye, S-400 hava savunma sistemleri alımı konusunda bu yıl içerisinde Rusya ile anlaşmasının ardından şimdi de SAMP-T hava savunma sistemlerinin ortak üretimi konusunda Fransa ve İtalya ile bir ön anlaşma (niyet beyanı) imzaladı.
Brüksel’de yapılan NATO Savunma Bakanları toplantısı sırasında, Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli ile İtalyan ve Fransız meslektaşları Roberta Pinott ve Florence Parly arasında imzalanan söz konusu ön anlaşma, EUROSAM Konsorsiyumu kapsamında “hava ve füze savunma sistemi geliştirilmesi, üretilmesi ve kullanılması konularında iş birliği yapılmasını” öngörüyor. Buna göre SAMP-T hava savunma sistemlerinin geliştirilmesi ve şu anda kullanımda olan ASTER-30 füzelerinin daha gelişmiş modellerinin Türk firmalarının da katılımıyla ortak üretimi planlanıyor. Yani taraflar arasında kalıcı anlaşma imzalanırsa Türkiye de EUROSAM bünyesindeki SAMP-T üretimine ortak olacak.
EUROSAM Konsorsiyomu’nda Fransa ve İtalya’nın yanında İngiltere, Almanya ve İspanya şirketlerinin de ortaklığının olduğu göz önüne alındığında, Türkiye’nin son dönemde önemli krizler yaşadığı Avrupa ile ciddi bir askerî ortaklığa girdiği görülür (EUROSAM’ın üçte biri Fransız Thales firmasının, geriye kalan üçte ikilik kısmı ise uluslararası MBDA firmasının elinde bulunuyor. MBDA ise İtalyan Leonardo, İngiliz BAE Systems ve Fransa, Almanya ve İspanya’nın ağırlıklı sahibi olduğu Airbus’ın bir ortak firması.)
Bu şekilde, bütün önemli Avrupa devletlerinin ortak olduğu bir konsorsiyumla ortak hava savunma sistemleri üretmek konusunda Türkiye’nin Fransa ve İtalya ile anlaşma yoluna gitmesi, Rusya ile imzalanan S-400 anlaşması ile birlikte düşünüldüğünde yeni Türk dış politikasının yönü konusunda önemli mesajlar içeriyor.
Bu mesajlardan ilki, Türkiye’nin geçmişte Batı ile kurduğu dengesiz karşılıklı bağımlılık ilişkisinin benzerini Rusya ile de kurmak istemediğidir. Bu şekilde Ankara, Rusya ile çok yakın askerî iş birlikleri içerisine girerken Batı ile askerî ortaklığını da sürdürebileceğini göstermiş oluyor. Rusya’dan S-400 füze sistemlerini alırken Avrupalı müttefikleriyle de SAMP-T hava savunma sistemlerini alarak, Rusya ve Avrupa ile ilişkilerin birbirine alternatif olmadığını gösteriyor.
Bu anlaşmalarla AK Parti yönetimi, Türkiye’nin egemenliğine saygı duyan ve silah satışlarını siyasi baskı aracına dönüştürme eğiliminde olmayan bütün ülkelerle askerî alanda iş birliği yapmaya hazır olduğunu göstermiş oluyor. Türkiye’nin ABD, Almanya ve Avusturya gibi ülkelerden silah ve diğer askerî malzeme temini konusunda son dönemde ciddi sıkıntılar yaşadığı, bu ülkelerin Türkiye’ye silah satışı ile siyasi ilişkiler arasında bağ kurdukları ve Ankara’nın izlediği politikaları gerekçe göstererek Türkiye’ye bazı silah sistemlerinin satışını engelledikleri hatırlanırsa, Ankara’nın savunması için ihtiyaç duyduğu silahların temininde tedarikçi ülkelerin sayısını artırmasının ne kadar isabetli bir karar olduğu daha iyi anlaşılır. Bu konuda Rusya’nın yanında, Batılı ülkeler arasında Türkiye ile ilişkilerinde Almanya ve ABD’ye göre daha pragmatik bir çizgide hareket eden Fransa, İtalya ve İngiltere’nin de alternatif tedarikçi ve ortaklık yapılacak ülkeler olarak devreye sokulması çok doğru bir adım.
S-400 ve SAMP-T anlaşmalarının verdiği bir başka mesaj ise, artık Türkiye’nin askerî iş birliklerinde teknoloji transferini öncelediğidir. Başta hava savunma sistemleri olmak üzere, askerî teknolojinin bütün alanlarında dışarıya olan bağımlılığını azaltıp kendi ihtiyaçlarını kendisi üretir hâle gelmek için ciddi bir çaba içerisinde olan Türkiye, gerek Ruslarla gerekse Avrupalılarla yaptığı savunma iş birliği anlaşmalarında teknoloji transferini öne çıkarıyor ve söz konusu silah sistemlerini kendisinin üretebilmesini sağlayacak bilgi birikimi ve teknolojiye sahip olmayı hedefliyor.
Askerî güç ile bağımsız dış politika arasında doğrusal bir ilişkinin söz konusu olduğu, yani askerî gücü artan ülkenin dış politikada bağımsız hareket etme kapasitesinin de arttığı gerçeği üzerinden bakıldığında, Türkiye’nin bağımsız dış politika izleyebilmek için askerî kapasitesini artırması, bunun için ise askerî iş birliği yaptığı ülkeleri çeşitlendirmesi ve kendi silahlarını üretme konusunda daha hızlı adımlar atmasının önemi açıktır.




Powered by proGEDIA