Mısır’da Devrim Sonrası İktidar Mücadelesi



Mısır’da Devrim Sonrası İktidar Mücadelesi

ORSAM: DIŞ POLİTİKA ANALİZLERİ

Mısır siyaseti özellikle Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin göreve gelmesinden bu yana suni bir istikrara sahipti. Diken üstündeki bu yapı birkaç kez yaşanan düşük çaplı krizlerle sarsılmış ancak Kasım ayı sonundaki yeni anayasaya karar verilmesi sırasındaki süreçte olduğu kadar etkilenmemişti.

Başkan Mursi yayınladığı bildiri ile kendisine bir takım yeni haklar tanımış ve bu kararı ile muhalefet ile iktidar arasında devrim sonrasındaki en büyük krizin çıkmasının önünü açmıştır. Mursi 6 maddelik bildirisinde şu kararları almıştır: (1) Eski rejimin devrim sırasında işlenen suçlardan sorumlu olan görevlilerinin yeniden yargılanması; (2) Göreve geldiği tarihten itibaren başkanın aldığı tüm kararların yeni bir anayasa kabul edilip ve yeni bir halk meclisi seçilene kadar geçerli olması, hiçbir şekilde dava konusu edilememesi ve bunlara yönelik açılan davaların iptal edilmesi; (3) Mısır Cumhuriyet Başsavcısı’nın devlet başkanı tarafından yargı üyeleri içinden dört yıllık bir süre için seçilmesi ve bu kararın hemen uygulamaya geçirilmesi; (4) Yeni anayasayı hazırlayacak olan Kurucu Meclis’in kuruluşu ile ilgili 30 Mart 2011 tarihli Anayasa bildirgesinde “kurulduğu tarihten itibaren en geç 6 aylık süre içerisinde yeni anayasa taslağı hazırlanmış olmalıdır” maddesinin, “8 aylık süre içerisinde” şeklinde değiştirilmesi; (5) Hiçbir yargı organının Kurucu Meclis’i ve Şura Meclisi’ni feshedemeyeceği; ve (6) Başkan’ın devrimin hedeflerini korumak için her türlü önlemi alması yetkisinin tanınması.

Yazının hemen başında belirtmek gerekir ki Mısır’ın yaşadığı siyasi krizlerin temelinde devrim sonrası süreçte ülkedeki aktif siyasi aktörlerin yeni iktidar şemasında kendilerine en avantajlı pozisyonu kapma mücadelesi yatmaktadır. Bu aktörler arasında en öne çıkanlar İslami kesim başta olmak üzere geniş halk tabanını yanında bulunduran Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, özellikle medya desteğiyle ön planda yer alan Mübarek döneminin kalıntıları, daha ziyade ülkedeki entelektüelleri temsil eden ve “Batı” bloğuna en yakın grup olan liberaller ve son olarak yine Mübarek rejiminin şiddetli bir biçimde hissedildiği yüksek yargıdır. Bu gruplar arasında zaman zaman gün yüzüne çıkan atak ve karşı ataklar şeklinde cereyan eden mücadeleler Yüksek Askeri Konsey’in yönetimi ülkenin seçimle işbaşına gelen ilk cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye devrettiği 30 Haziran 2012’den sonra da devam etmiştir. Öyle ki Başkanlık seçimlerinin kendisinde bile bu mücadele büyük oranda gün yüzüne çıkmıştır.

İktidar ve Muhalefet Arasında Çatışmalar

Şöyle ki 16-17 Haziran 2012’de yapılan Başkanlık seçimlerinin sonucunda Özgürlük ve Adalet Partisi adayı Muhammed Mursi %51,7 oy alırken, devrik lider Hüsnü Mübarek’in son başbakanı olan Ahmed Şefik %47,3 oy almıştı. Bu sonuçla İslamcı blok ile diğer grupların (devrimci ve Mübarek döneminin kalıntıları) birleşmesiyle oluşan muhalif blok arasındaki ayrışma önemli ölçüde ortaya çıkmıştı. Oyların neredeyse ortadan ikiye ayrılmış olması da aslında iktidara ulaşma anlamında İslami grupların işlerinin o kadar da kolay olmadığını göstermektedir. Bunun bir sonucu olarak ve iki blok arasındaki fikir ayrılıkları ve farklı örgütlenmeler nedeniyle her grubun kendi adayını çıkarması devrimci oylar bölmüş ve sonuç olarak Mübarek dönemi aktörlerinin desteklediği Ahmed Şefik seçimi kılpayı kaybetmiştir. Ahmet Şefik’in %2 oy daha alıp başkanlık koltuğuna oturmasının Mısır’da bugünkü yaşanan gerilimlerin çok daha büyüğüne neden olabileceğini öngörmek olasıdır. Nitekim parlamento seçimlerinde oyların neredeyse %70’ini alarak tabanın kendilerini desteklediğinden emin olan İslami blok Şefik’in seçilişini kabullenmeyecek, hatta belki de bugün kendilerine muhalif olan liberal ve seküler gruplarla işbirliğine giderek Şefik’in devrilmesi için bir devrim daha yapacaktı. Eğer seküler ve liberal aktörler birlikte devrimi gerçekleştirdikleri İslamcı ekibi değilde Şefik’i destekleyecek olsaydı ki o zaman devirdikleri rejimin artıklarıyla birlikte olmak durumunda kalacaklardı, bu çok da bir şeyi değiştirmeyecekti. Nitekim bu gurubun temsil ettiği taban çok küçük bir orana karşılık geldiğini seçim sonuçları da gösteriyor. Dolayısıyla bu muhalefet cephesi İslami grupların ortaya çıkarabileceği halk potansiyelini sokağa yansıtamayacaktı.

İktidar mücadelesinin bir diğer sahnesi Haziran ayının ortasında Mısır Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bir kararla meclisin alt kanadının üçte birini oluşturan bağımsız milletvekillerinin sandalyelerini, seçimin yapılış biçiminin anayasaya aykırı olduğunu iddia ederek iptal etmesi ve Müslüman Kardeşler’e büyük bir darbe indirmesiyle yaşanmıştır. Yine aynı kararında yüksek mahkeme eski başbakanlardan ve askere yakınlığı ile bilinen Ahmed Şefik’in seçimlerin ikinci turuna katılmasına onay vermiştir. Öte yandan Yüksek Askeri Konsey seçimden hemen önce 17 Haziran’da aldığı kararla Mursi’nin seçilme ihtimaline karşı kendince bir önlem almış ve sivil liderler karşısında Konsey’in avantajlı pozisyonuna tekrar vurgu yapmıştır.(1) Konsey ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin parlamenterlerin iptali kararını onaylamış daha da ileri giderek parlamentonun bu şekilde işleyemeyeceğini belirtmiştir. Öyle ki askerin bu kararları bazı analistlerce Türkiye’de örneğine daha önce 28 Şubat sürecinde rastlanan “yumuşak darbe” olarak betimlenmiştir. Mübarek rejiminin devrim karşısında savunmaya geçtiği bu kararlarda devrimci harekete “darbe” vurulmak istenmiştir. Ancak seçimlerde Müslüman Kardeşler adayı Mursi’nin galip gelmesi ile bu atak sonuçsuz kalmış ve bir nevi devrim halkın oylarıyla cevabını vermiştir.

Mursi’nin göreve gelmesinin ardından mücadele ilk etapta daha düşük düzeyde seyretmiş ancak sonraki dönemde artarak devam etmiştir. Taraflar bir taraftan yeni atakların hazırlığını yaparken diğer taraftan da gelebilecek sürpriz gelişmeler için savunma mekanizmalarını geliştiriyorlardı. Ağustos ayında Sina yarımadasında düzenlenen saldırıda 16 Mısır askerinin hayatını kaybetmesi Mursi’nin harekete geçmesi için önemli bir “ortamı” doğurmuştu. Saldırının ardından Cumhurbaşkanı, İstihbarat Şefi Murad Muwafi’yi ve bazı üst düzey askeri rütbeliyi görevinden aldı. Muwafi İstihbarat Şefliği’ne Ömer Süleyman’ın yerine gelmiş ve Mübarek döneminde üst düzey askeri görevlerde bulunmuştu.(2) Bu olaydan birkaç gün sonra Mursi, Mübarek döneminde en uzun süre görev yapmış ve rejimin en sadık sembollerinden olan, Mübarek sonrası süreçte Yüksek Askeri Konsey Başkanı olarak ülkeyi yöneten Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Hüseyin Tantavi’yi, aralarında ordunun iki numarası General Sami Anan’ın da bulunduğu bazı yüksek rütbeli askerlerle birlikte görevden aldığını açıkladı.(3) Cumhurbaşkanı Mursi şüphesiz bir önceki hafta Sina yarımadasında Mısır askerlerine yapan saldırının orduda yarattığı hayal kırıklığını iyi bir şekilde kullanmak istemiş ve bu kararı almıştı. Haber birçokları için büyük bir sürpriz niteliğindeyken İslamcı kanat için önemli bir zafer anlamına geliyordu. Her ne kadar eski rejim mensupları bu kararı “sivil darbe” olarak adlandırdıysa da, seçilmiş bir başkan olarak Mursi elindeki mevcut yasaları kullanarak eski rejim kalıntılarını tasfiye etme yolunda büyük bir adım atmıştı.(4) Başkan yine aynı kararında Askeri Konsey’in 18 Haziran’da aldığı kararları iptal etmiş ve yeni bir başkan yardımcısı atayarak sivil yönetimin asker karşısında daha da güçlenmesini sağlamıştır.

Ekim ayında Kahire Ceza Mahkemesi’nin aldığı bir karar Mübarek rejimi kalıntılarının hukuk sistemi içerisindeki gücünü göstermeye yetecek nitelikteydi. Hüsnü Mübarek’in devrilmesiyle son bulan 18 günlük sürecin önemli dönüm noktalarından biri olan 2 Şubat 2011’de gerçekleşen “Deve Savaşı” nedeniyle eski rejime mensup 25 kişinin yargılanma süreci son bulmuş ve mahkeme tüm sanıkları serbest bırakmıştı. Verdiği kararda mahkeme şahitlerin ve görgü tanıklarının ifadelerinin sanıkları suçlamak için yeterli delil oluşturmadığın belirtmişti. Yargılananlar arasında Mübarek’e yakınlığı ile bilinen ve Ulusal Demokratik Parti Genel Sekreterliği görevinde bulunan Safwat Al-Sharif ve yine yıllarca meclis sözcülüğü yapan Fathi Sorour ve saldırı öncesi saldırganlara teşvik konuşması yaptığı iddia edilen avukat Mortada Mansour’un bulunması, kararın yargısal süreçler işlenerek değil de politik nedenlerle alındığı iddialarını gündeme getirmişti.(5) Kararın ardından Mursi’nin karşı atağı geç kalmadı. Ertesi gün Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada Mübarek döneminden kalan en güçlü figürlerden biri olan ve en yüksek yargısal pozisyonlardan birisi olan Cumhuriyet Başsavcılığı görevini yürüten Abdel-Meguid Mahmoud’un Vatikan’a büyükelçi olarak atandığı bildirilmiştir. Başkan’ın bu kararında Kahire Ceza Mahkemesi’nin verdiği karara duyulan rahatsızlığın yanında, Başsavcı Mahmoud’un devrimin gerçekleşmesinden bu yana Mübarek döneminden kalan suçluların yargılanmalarında engelle çıkararak süreçleri yavaşlatması iddiaları etkili olmuştur. Nitekim açılan davaların birçoğu Mübarek dönemi görevlilerin aklanması ile sonuçlanmış ve özellikle devrimi gerçekleştiren gruplar arasında yargıya yönelik tepki artmıştır.(6) Öte yandan aynı günün akşamı Başsavcı Mahmoud’un bir açıklama yaparak Cumhurbaşkanı Mursi’nin kararını kabul etmediğini ve görevden ayrılmayacağını ifade etmesi, Mursi (ve İslamcı gruplar) ile Mübarek rejimi kalıntıları arasındaki iktidar mücadelesinin ulaştığı boyutu göstermesi bakımından manidardır.(7) Politik kriz sokağa da yansımış, Mursi’nin destekçileri ile karşıtları arasında çatışmalar çıkmıştır. Kriz 13 Ekim’de başkan Mursi ve Başsavcı Mahmoud’un bir araya gelerek anlaşmaları ile geçici bir süreliğine aşılmış, başsavcının görevine devam edeceği açıklanmıştır. Mahmoud yaptığı açıklamada yasalar çerçevesinde yürütmeye dair hiçbir organın kendisini (veya herhangi bir yargı organını) görevden almaya yetkisinin olmadığını ifade etmiştir.(8)

22 Kasım’da Muhammed Mursi’nin aldığı yeni kararlar arasında Cumhuriyet Başsavcısı Abdel Maguid Mahmoud’un görevden alınmasının da bulunması özellikle Mübarek dönemi kadrolarında büyük rahatsızlığa neden olmuş, yargı kurumunun iktidara karşı neredeyse toptan bir cephe açmasına neden olmuştur. Cumhurbaşkanının başsavcıyı görevinden almasının en büyük nedeni Mübarek döneminden kalma suçluların yargılanmasının önündeki engelin ortadan kaldırılması olduğu tespitini yapmak mümkündür. Bununla birlikte yargı kurumlarında güçlü bir şekilde varlığını sürdüren Mübarek rejimi aktörlerinin de ayıklanması devrim sonrası sürecin en önemli unsurlarından bir tanesidir. Dolayısıyla Mursi yönetimi bu kadroların tasfiyesi için her türlü riski göze alarak devrimin başarıya ulaşması anlamında tabanının kendisinden beklediği kararları hayata geçirmektedir. Öte yandan Mursi’nin açıklamasının hemen ardından aynı günün akşamı 2005 yılındaki seçimlerde yapılan haksızlıkları ortaya çıkarmak üzere kurulan Bağımsız Yargı Hareketi’de önemli bir rol oynayan ve Mübarek döneminde rejim karşıtlığı ile ön plana çıkan(9) Talaat Ibrahim Abdullah yeni başsavcı olarak yemin ederek göreve başlamıştır.(10)

Devrim Sonrası Sancıları

Cumhurbaşkanı Mursi aldığı iddialı kararlarla devrimin doğru yolda gitmesini sağladığına ve bunu yapma konusundaki haklılığına kendince ikna olmuş olsa da, açıkçası çok sayıda Mısırlı bunun aksini düşünmekte ve onu yeni “Firavun” olarak adlandırmaktadır. Ancak belirtilmelidir ki onu bir diktatör ilan etmek Mısır devrimi sonrası siyasi gelişmeleri ışığında yapılabilecek en kolaycı analizdir. Geçmiş devrim tecrübeleri bize göstermektedir ki bir devrim kısa yoldan ve kolay bir biçimde gerçekleşmez. Bunu söylemiş olmakla birlikte, sosyal medya ve “El-Cezire” çağında olduğumuzu da göz önünde bulundurduğumuzda, Başkan Mursi’nin fiili şiddet riskini barındıran ve özellikle devrimi gerçekleştiren gruplar arasında olası bir ayrışmanın önünü açabilecek kararı vermeden önce iki kere düşünmesi gerektiğini de belirtmek gerekir. İtidalli ve kontrollü bir yönetim devrim sonrası süreçte çatışma riskini azaltarak bu sürecin eski devrimlerde yaşanan negatiflikleri barındırmamasının en önemli anahtarıdır.(11)

Bu zaviyeden bakıldığında Mısır’ın devrim sonrası düzen kurma sürecinde doğru bir yolda ilerlediğini belirtebiliriz. Bu süreçte ülkede yaşanan mücadeleler normal bir devrim sonrası toplumunun şahit olabileceği “iktidarın yeniden dağılımı” sürecinin ta kendisidir. Devrim sonrasında ülkedeki iktidar mücadelesinin bir tarafında Mursi ve kendisini destekleyen Müslüman Kardeşler ve Selefi kadrolar bulunurken, diğer tarafında da ülkenin İslamcıların elinde İslami bir ajandaya doğru itildiğini iddia eden liberal, seküler ve Mübarek döneminden kalma aktörler yer almaktadır. Genel hatlarıyla mücadele devrim sonrası süreçte ortaya çıkan yeni iktidar yapılanmasında tarafların kendilerine düşen payı maksimize etme çabaları çerçevesinde cereyan etmektedir. Taraflar arasında özellikle son gelişmelerle yaşanan ayrışmanın yoğunlaştığı göz önünde bulundurulduğunda ülkede önümüzdeki dönemde karar alma süreçlerinin zorlaşacağı, Mübarek sonrası düzenin yeniden dizaynının yavaşlayacağı ve özellikle ekonomik problemler ve bununla bağlantılı sosyal sorunların daha da derinleşeceğini öngörmek mümkündür. Ancak altını çizmek gerekir ki Mısır’da kurulmaya çalışılan düzen otuz yıllık otoriter bir sistemin kalıntılılarının üzerinde inşa edilmeye çalışılan bir devrim sonrası düzenidir. Dolayısıyla ülkede problemlerin çözümünün kısa bir sürede gerçekleşeceğini ve devrim sonrası düzenin kolayca kurulabileceğini beklemek “romantik bir devrim hayalciliğinden” başka bir şey değildir.

(1) Steven A. Cook, Military Power Play in Egypt, Council on Foreign Relations, 18 June 2012; Steven A. Cook, Military Soft ‘Coup’ in Egypt Has Precedent, Christian Science Monitor, 20 June 2012(2) Sarah Al-Deeb, Egypt Fires Intelligence Chief Over Sinai Attack, USA Today, 8 August 2012.(3) Rawga Rageh, Crowds in Cairo Praise Morsi’s Army Overhaul, Al-Jazeera, 13 August 2012.(4) Nadaa Hussein Rashwan, Morsi’s Coup Against SCAF: The Hows and the Whys, Al-Ahram Online, 14 August 2012.(5) Sherif Tarek, Mubarak Officials, All Defendants Accused in Revolution’s Battle of Camel Acquitted, Al Ahram Online, 10 October 2012; Egypt Acquits ‘Camel Battle’ Defendants, Al Jazeera, 11 October 2012.(6) Morsi Dismisses Mubarak-era Prosecutor General Abdel-Meguid Mahmoud, Al Ahram Online, 11 October 2012.(7) Public Prosecutor Refuses to Leave His Position, Al Masry Al Youm, 11 October 2012.(8) Egypt’s State Prosecutor to Stay After Morsi Agreement, Naharnet, 13 October 2012; Public Prosecutor to Stay After Morsy Agreement, Al Masry Al Youm, 13 October 2012.(9) New Prosecutor General Says Will Work to Lift Injustice, Al Masry Al Youm, 23 October 2012.(10) President Morsi Sacks Prosecutor-General, Al Ahram Online, 22 November 2012;(11) İsmail Numan Telci, A Comparative Revolutionary History Account of the Recent Events in Egypt, Bikya Masr, 25 November 2012.





Powered by proGEDIA