Referandumdan “hayır” çıkarsa...



Referandumdan “hayır” çıkarsa...
Muhalefet ve “hayır” cephesi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesi durumunda Türkiye’de neyin değişeceğine ilişkin, uzun bir süre gerekçe aradı. “Bölünme” ve “üniterlik” meselesini gündeme getirdi, olmadı. “Rejim”in bekası üzerinden söylem kurmaya çalıştı, tutmadı. “Tek adam yönetimi” ve “otoriterlik” söylemine sarıldı, sahada fazla bir karşılığının olmadığını gördü.
En sonunda, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı, AK Parti’nin iktidarda olduğu bir parlamenter sistemin, Türkiye’nin geleceği açısından en uygun yönetim modeli olduğuna karar verdi. Daha önceden, Erdoğan üzerinden “tek adamlık” ve “otoriterlik” eleştirisi yapan bu cephe, bugün 16 Nisan’dan sonra “hayır” çıkması durumunda Erdoğan ve AK Parti iktidarının yerli yerinde durması gerektiğini söylüyor.
“Hayır” cephesinin bu tarz bir siyaset izlemesi, onların bir anda “Erdoğancı” olduğu anlamına gelmiyor. Sahada yaptıkları çalışmalarda, toplumun büyük kısmının yeni dönemde “Erdoğan” ve AK Parti iktidarının devam etmesi gerektiğine yönelik tutumlarını gördükleri için bu taktiği deniyorlar. Toplumun büyük kısmının “Erdoğan” sonrası Türkiye endişesi taşıdığına bizzat şahit oluyorlar. Dolayısıyla, özellikle muhafazakâr, dindar ve milliyetçi seçmen bloklarındaki kararsızları etkilemek için böyle bir yola başvuruyorlar.
16 Nisan’a şurada çok az bir zaman kaldı. Kamuoyu anketleri en baştan “evet” oylarını hep önde gösteriyor. Ama halkoylaması sonucunda “hayır” çıkması durumunda neler olacağını bugünden kestirmek hiç zor değil. Çünkü 7 Haziran seçimlerinden tek başına hükûmeti çıkaracak bir partinin iktidar olamamasının bile Türkiye içinde ve dışında nasıl bir siyasal atmosfer oluşturduğunu hepimiz yaşayarak gördük. Gazetelerde, televizyonlarda ve sosyal medyada muhafazakâr ve dindar toplum kesimlerine yönelik hangi hakaretlerin yapıldığı ve ne tür tehditlerin savurulduğunu biliyoruz.
Türkiye’de yapılan seçim ve referandumlarda tek parti iktidarının ya da evet sonuçlarının çıkması durumunda, toplumun ve siyasetin rahatladığı ve ülkenin sahici sorunlarının çözümü için hızlı bir dönüşümün yaşanmaya başladığı bir vakıadır. Ama, seçimlerden belirsizliğin çıkmasıyla, dizayn siyasetçilerinin, gri alanlardan beslenen çıkarcı elit gruplarının, siyasetin güçsüzlüğünden beslenen ekonomi ve finans çevrelerinin ve terör örgütlerinin topyekûn bir mücadeleye başladıklarını geçmiş dönemlerde çokça gördük.
16 Nisan’da “hayır” çıkarsa, önce muhalefet erken seçim tartışmasını başlatacak. AK Parti hükûmetinin halktan güven tazelemesi gerektiğini savunacak. Blok siyaseti devreye gireceği için, hükûmet her alanda zorlanacak. İçeriden ve dışarıdan saldırılar koordineli şekilde yürütülecek.
Uzun dönemdir, çıkar alanlarını güncelleyemeyen 1990’ların spekülatör iş adamları, eski tip medya düzeni, güçlü siyasal iktidardan dolayı alan bulamayan bazı bürokratik oluşumlar yeniden “öz güven” kazanacaklar.
Partilerin parçalanmasından medet uman dizayn siyasetçileri yeni aktör arayışına girecekler. Başarılı olamayacaklarını bilseler bile, bazı siyasal aktörleri sahaya çıkması için motive edecekler.
Ayrıca, FETÖ, PKK ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin yeniden saldırı yapmak için koordineli organize olacaklarını da kestirmek zor değil.
Dolayısıyla siyasetin güçlü, sistemin istikrarlı yapısına her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.




Powered by proGEDIA