“Sürreal politik”: Almanya’nın Türkiye politikasında gelinen nokta

Prof. Dr. Kemal İnat | Görüş & Analiz | 29 Mart 2017, Çarşamba


“Sürreal politik”: Almanya’nın Türkiye politikasında gelinen nokta
Almanya’da ana muhalefet partisi konumunda olan Sol Parti’nin (Die Linke) başkanı Sahra Wagenknecht, partisi tarafından Alman Meclisi’nde düzenlenen Türk-Alman ilişkileri konulu bir konferansta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “terörist” ve “terör babası” ifadeleriyle saldırdı.
Bunu ilk defa yapmıyor Sol Parti başkanı. Yıllardır kendisi ve partisinin diğer milletvekilleri her fırsatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a her türlü hakaretleri yapıyorlar. Eski Doğu Almanya totalitarizminin artığı olan bu partinin Erdoğan’ı neden hedef seçtiğini ve AK Parti yönetimindeki Türkiye’ye açık bir savaş açtığını anlamak zor değil. Almanya’daki PKK’lılar ve Türkiye’den nefret eden diğer sol gruplar hâlâ Marksist ideolojinin savunucusu olan bu parti içerisinde kendilerine kolayca yer buldular. Sol Parti listelerinden Federal Meclis ve eyalet parlamentolarına giren PKK mensupları ve diğer Türkiye karşıtları kısa süre içerisinde partinin Türkiye politikasını belirleyen temel aktör hâline geldiler.
Türkiye’deki iktidara karşı, başta terörist yöntemler olmak üzere her türlü kirli araçlarla yürüttükleri savaşa Sol Parti’yi de ortak etmeyi başardılar. Bu sürecin sonunda, ülkesindeki PKK ve DHKP-C teröristlerine kol kanat geren, onlara kendi partisinin sıralarında mecliste temsil imkânı tanıyan Sahra Wagenknecht, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “terörist” olarak suçlayacak kadar ileri gitti.
Bu ironik durum, ünlü Alman asker ve siyasetçi Bismarck’ın adıyla anılan “realpolitik”in günümüz Almanya’sında geldiği noktayı gösteriyor: Sürreal politik.
Alman gazeteleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "Siz böyle davranmaya devam ederseniz, yarın dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Avrupalı, Batılı, güvenle, huzurla sokağa adım atamaz" şeklindeki ifadelerinin Wagenknecht’in suçlamalarının gerekçesi olduğunu yazdılar, ancak Erdoğan’ın bu ifadelerle tam olarak kastettiği, Wagenknecht gibi siyasetçilerin terörist örgütlere destek vermeyi sürdürmeleri durumunda, destekledikleri terörün kendi vatandaşlarını da vuracağı uyarısıydı.
Ancak Sol Parti gibi, PKK ve diğer Türkiye düşmanı örgütlerin esiri hâline gelmiş bir partinin liderinden bu uyarıyı doğru anlaması beklenemezdi zaten. O da kendisinden bekleneni yaptı ve kendi partisinin teröre verdiği açık desteği gizlemek için doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a saldırmayı tercih etti.
Almanya’nın Türkiye siyasetinin nasıl bir sürrealizme sürüklendiğinin asıl göstergesi ise, Sol Parti tarafından düzenlenen söz konusu toplantıya Hıristiyan Demokrat Partili Alman Meclisi Başkanı Norbert Lammert’in katılması, Türkiye Cumhurbaşkanına yönelik o hakaretleri dinleyip müdahale etmemesi ve kendisinin de Türkiye’yi hedef alan sözler sarf etmesi olmuştur. Konuşmasında, Türkiye’de yapılmak istenen anayasa değişikliğini “ikinci darbe denemesi” olarak nitelendiren Lammert, Türkiye’nin otoriter bir sisteme sürüklendiği ithamında bulundu. Alman siyasetçilerin sürekli olarak, Türkiye’nin iç meselelerini Almanya’ya taşımayın eleştirisini yaptıkları hatırlanırsa, Alman siyasal sisteminde bu kadar üst pozisyondaki birisinin Türkiye’de gerçekleştirilecek bir yönetim sistemi değişikliğinde bu kadar açık pozisyon alıp bu değişikliğe karşı çıkması “realpolitik” kavramıyla açıklanabilecek bir durum değildir.
Bu sürreal durum olsa olsa, Sol Parti ve Yeşiller gibi marjinal partilerin Türkiye siyasetlerini ipotek altına almayı başaran PKK ve diğer Türkiye düşmanı muhaliflerin etkisinin artık meclis başkanına kadar uzandığının göstergesi olarak okunabilir.
Bismarck’ın kemikleri sızlıyordur herhâlde!
Almanya Meclis Başkanı, PKK ve diğer Türkiye kökenli sol örgütlerin ipoteği altındaki Sol Parti’nin düzenlediği “Türk-Alman İlişkileri Nereye?” konulu konferansa katılıyor, Türkiye Cumhurbaşkanına “terörist” denmesini seyrediyor ve bununla da yetinmeyip çıkıp kendisi de Türkiye’nin anayasa değişikliği yapamayacağı anlamına gelen şeyler söylüyor.
Ama durun bir dakika!
Belki de Bismarck, Rusya’nın Doğu Avrupa’daki saldırgan politikalarının devam ettiği, ABD’nin yeni başkanı Trump’ın Avrupa’ya yönelik baskıları artırdığı ve Avrupa Birliği’nin geleceğine dair belirsizliklerin arttığı bir dönemde Türkiye gibi önemli bir ülkenin yönetimiyle açık bir çatışmayı göze alacak kadar cesur oldukları için Berlin’deki torunlarıyla gurur duyuyordur!
Yok, olmadı değil mi? Bu 'realpolitik’e uymadı!
En iyisi biz Bismarck’ın ne düşündüğünü bırakalım ve Almanya’nın bu sürreal politikasına karşı Türkiye’nin nasıl tepki vereceğine odaklanalım.




Powered by proGEDIA