Siyasette tutarlılık ve parlamento dışı muhalefet

Yrd. Doç. Dr. Nebi Miş | Görüş & Analiz | 11 Şubat 2017, Cumartesi


Siyasette tutarlılık ve parlamento dışı muhalefet
Bir siyasi hareketin giderek toplumsal desteğini artırması ve sistemde etkili bir parti hâline gelmesi, öncelikle siyasi tutarlılığı ile ilgilidir. Siyasi tutarlılık, savunduğunuz siyaseti mutlak bir şekilde ve tüm zamanlar için aynısını tekrar etmek değildir. Tam aksine, temel ilkeler üzerinden ve kendi siyasal konumlanmanıza göre siyaset üretmek demektir. Bunun yanında, parti tabanlarınızın hassasiyetlerini de dikkate alarak, siyasetin dönüşümüne onları da hazırlamanızı ifade etmektedir.
Türkiye’de özellikle parlamento dışında kalmış siyasi partilerin uzun dönemli tutarlı siyaset üretme becerileri gittikçe zayıflıyor. Jenerik söylemlerle, sadece muhalefet etmek için üretilmiş sloganlarla günü kurtaran bir siyaset çerçevesi belirleniyor. Böyle olunca da, Türkiye’de belirli çıkar grupları ve siyasi parti işlevi göstermeyen otonom gruplar, parlamento dışı siyasi partileri kolayca maniple edebiliyorlar. Kendi siyasi ajandalarını onlar üzerinden yürüterek, siyasetin dizaynına yönelik bu partileri araçsallaştırabiliyorlar.
Bunun en son örneklerini maalesef 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi öncesinde gördük. Özellikle Büyük Birlik Partisi ve Saadet Partisi, liderlik düzeyinde FETÖ’cü yapılanmanın siyasal söylem tuzağına düştüler. Bunu söylerken tabii ki bu partilerin tabanlarını ayırıyorum. Ya da bu partilerin bilinçli olarak böyle bir tuzağa düştüklerini iddia etmiyorum. Ama her iki parti de bu yapılanmanın siyasal söylemlerini yoğun bir şekilde tekrar ettiler. Eğer geçmişe yönelik bir haber taraması yapılırsa ne demek istediğim çok daha net anlaşılır.
Bu yazıda esas olarak değinmek istediğim mesele ise, uzun dönemdir parlamento dışında kalan, Türkiye’de parti olmanın ötesinde siyasi bir hareket olma özelliğini gösteren Saadet Partisi’nin siyasal sistemin dönüşümüne gösterdiği tepki ile ilgili. Saadet Partisi’nde 15 Temmuz sonrasında bir liderlik değişimi yaşandı. Mustafa Kamalak’ın yerine Temel Karamollaoğlu parti genel başkanı seçildi.
Yeni genel başkan, seçilmesinin hemen ardından siyasal sistemin dönüşümüne yönelik olumlu sözler sarf etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la da bir görüşme yaptığı basına yansıdı. Ama sonradan Karamollaoğlu, başkanlık sistemine karşı olmadıklarını, ancak AK Parti ve MHP uzlaşması ile hazırlanan ve kabul edilen Cumhurbaşkanlığı sistemine karşı olduklarını ilan etti. Millî Görüş partilerinin Türkiye’de başkanlık sistemini ilk savunan parti olduğunu da ayrıca vurguladı.
Bu yazıyı yazmaya otururken, Saadet Partisi liderinin referandumda niçin bu sisteme “hayır” oyu vereceğine yönelik söylemlerinin hepsini taradım. Genel ifadelerin dışında, getirilen sistemle ilgili somut bir itirazını bulamadım. Sadece denge ve denetlemenin iyi dizayn edilmediğine yönelik bir itirazını bulabildim.
Millî Görüş partilerinin Türkiye’de siyasal sistemin değişimine yönelik 1969’dan, 2000’li yıllara kadar savunduğu tezler incelendiğinde aslında, bugünkü Cumhurbaşkanlığı sisteminin tam çerçevesini savunduklarını görmek mümkündür.
Millî Görüş partileri “icrai ve teşrii organın daha süratli ve daha kudretli çalışabilmesi için” başkanlık sistemini savunur. Siyasal istikrarsızlığın son bulması, bürokratik tahakkümün azaltılması, millet egemenliğinin yürütmede tecelli etmesi için Türkiye’nin siyasal ve toplumsal şartlarına özgü bir yönetim sisteminin getirilmesini savunur. Bu anlamda, hareket, devlet ve hükûmet başkanlarının birleştirilerek millet tarafından seçilmesini her dönemde gündemde tutmuştur.
Ayrıca bugünkü sistemden farklı olarak, ilk dönemlerde yürütmenin başının halk tarafından “tek dereceli” olarak seçilmesini savunmuştur. Diğer argümanları ve savunduğu sistemin anayasal çerçevesi hemen hemen, Cumhurbaşkanlığı sisteminin çerçevesi ile aynıdır.
Saadet Partisi’nin, Millî Görüş’ün 1969’tan itibaren savunduğu başkanlık sisteminin gerekçelerini ve anayasal tasarımının nasıl olması gerektiğine yönelik tezleri ile AK Parti’nin savunduğu cumhurbaşkanlığı sisteminin hangi yönlerden ayrıştığını somut olarak ortaya koyması gerekiyor. Böylece kendi tabanı da yıllarca savunulan bir görüşe bugün niçin “hayır” diyeceklerini de anlamış olurlar.




Powered by proGEDIA