Endişeli Batılılar



Endişeli Batılılar
Almanya Şansölyesi Angela Merkel bir buçuk sene içinde altıncı kez Ankara’ya geldi. Küresel düzendeki gelişmelerin Almanya’ya yönelik etkisine bakılırsa, Alman devlet adamlarının bundan sonra her ay Ankara’ya gelme ihtimalleri giderek yükseliyor.
İngiltere’nin Brexit kararının ardından, eski ortaklarını bırakıp Trump’ın ABD’sine daha da yakınlaşma ihtimali, Almanya ve AB yetkililerini panikletiyor.
AB ülkeleri, Rusya’nın Ukrayna ve Baltık ülkeleri üzerinden Batıya yayılmacı politikası ile baş edemezken; ABD’nin Rusya konusunda Avrupa’yı yalnız bırakacak olması, hatta Trump’ın Moskova ile yakınlaşma sinyalleri tedirginliklerini daha da artırıyor.
Ama en önemlisi de Trump’ın dış politika yönelimi, Avrupa’nın ve özellikle de Almanya’nın geleceğine yönelik tamamıyla bir tehdit olarak algılanıyor.
Trump’ın korumacı politikalara odaklanması ve küreselleşmeye savaş açması Avrupa ekonomisi için büyük bir tehdit olarak görülüyor. Batı tarafından oluşturulan “küresel düzenin taşıyıcı kolonları”na Trump’ın açtığı savaşın tahribatının kestirilemez sonuçlara yol açacağı endişesi giderek büyüyor. Trump’ın hedefindeki taşıyıcı kolanlar ise NATO gibi güvenlik ittifakları, AB gibi çok taraflı ekonomik ve siyasi kurumlar, uluslararası anlaşmalar ve daha genel anlamda savaş sonrası kurulan Batı merkezli küresel ve bölgesel düzen.
1998-2005 yılları arasında Almanya’nın Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olan Joschka Fisher’e göre, ABD’nin oynadığı küresel rolün Trump’la birlikte değişmesi durumunda, bundan dünyada en fazla zarar görecek iki ülke Almanya ve Japonya. Fisher Al Jazeera’ya yazdığı makalede, bu durumun Almanya açısından gerekçesini şu şekilde açıklıyor: “Almanya, Avrupa’nın tam göbeğinde ve savaş döneminden kalma eski düşmanlar ile çevrili bir ülke. Ekonomik ve demografik açıdan kıtanın en büyük ülkesi konumunda, ancak gücünü büyük ölçüde Amerika’nın sunduğu güvenlik teminatına ve ortak değerler ile serbest ticarete dayalı, çok taraflı, Atlantik ötesi ve Avrupalı kurumsal çerçevelere borçlu.”
Almanlar, Avrupa Birliği içinde kendilerinin güvenliği artırmaya yönelik yeni bir siyasi kararın, AB ülkeleri içinde yeni bir güvenlik rekabeti doğuracağı için Birliğin domino etkisiyle dağılacağı endişesini de taşıyorlar.
Ayrıca, Avrupa siyasetinde bu yıl içinde yapılacak seçimlerden çıkacak sonuçların Almanya’nın lehine olmayacağı şimdiden netleşemeye başladı. Fransa ve Hollanda’da önde giden radikal sağ siyasetçiler, AB’nin bürokrat merkezli işleyiş düzenine eleştiri ile bakıyorlar. Hatta, Trump’ın söylemlerine benzer şekilde anti küreselleşmeci ve ulusalcı politikaları savunuyorlar.
Göç ve mülteci krizi başta olmak üzere, ekonomik sorun yaşayan diğer AB üyesi ülkelerle ilgili sorunlarda inisiyatif almak istemiyorlar. Sorumluluğu Almanya’nın üzerine yıkıyorlar.
Eski ve yeni Avrupalı siyasetçiler, birbirlerine “yeni dönemde Amerikan karşıtlığından kaçınmaları” gerektiği yönünde uyarılarda bulunuyorlar. İleriki günlerde “Türkiye ile ilişkilerimizi düzeltelim” diyen sesler de yükselecek.
Bu anlamda, Türkiye’nin “ağırdan alan” bazen “bekleyip görme”ye dayanan denge siyasetinin sonuçları olumlu anlamda ortaya çıkmaya başladı. Türkiye bu siyasetini devam ettirmeli. Pazarlık şartlarını; sonuca yönelik somut adımların atılacağına dair kesin taahhütleri görmeden yumuşatmamalı.
Almanlar, mülteci meselesinde geri kabul anlaşmasının bozulmaması için garanti istiyorlarsa, verdikleri sözün hiç olmazsa bir kısmını yerine getirerek, masaya gelmesi gerekiyor.
Bunun da yeterli olmadığını Alman yetkililer bilmeli. Şu anda Türkiye devletinin bekası için tehdit olan ne kadar terör örgütü varsa hepsi Almanya’yı merkez seçmiş durumda. FETÖ, PKK, DHKP-C gibi örgütler, Türkiye’ye yönelik ortaklaşa saldırılarını, Almanya’da sosyalleşerek ve güç birliği oluşturarak gerçekleştiriyorlar. Bunlarla ilgili, adım atmayan bir Almanya’nın Türkiye’den İncirlik üssü ile ilgili talepte bulunması, zaten abesle iştigal.
İçeride PKK ve FETÖ terörü ile mücadelesini belirli bir başarıya ulaştırmış, Fırat Kalkanı operasyonundan DEAŞ’a karşı sonuç almış, Suriye’nin geleceğine yönelik, Rusya ve İran başta olmak üzere diğer ilgili ülkelerle mesafe katetmiş bir Türkiye’nin; Batı’nın kendi arasındaki çatışma ve krizleri bir süre kenardan izleyerek denge politikası gütme lüksü bulunuyor.




Powered by proGEDIA