Sisi Yönetimi ve Meşruiyet Aracı Olarak “Dış Politika”

Yrd. Doç. Dr. İsmail Numan Telci | Görüş & Analiz | 08 Aralık 2014, Pazartesi


Sisi Yönetimi ve Meşruiyet Aracı Olarak “Dış Politika”

Mısır’da 3 Temmuz 2013’te Abdülfettah El-Sisi liderliğinde gerçekleştirilen darbeden bu yana rejimin meşruiyet sorunu aşılamadı. Her ne kadar darbe öncesinde Muhammed Mursi’yi protesto etmek amacıyla düzenlenen 30 Haziran gösterilerine geniş çaplı bir katılım olduysa da, darbe sonrasında Sisi yönetiminin uygulamaları nedeniyle 30 Haziran göstericileri “darbenin enstrümanı” olarak kullanıldıklarının farkına vararak darbe yönetimine mesafeli durdular. 25 Ocak 2011 devriminin tüm kazanımlarının darbe yönetimi tarafından sonlandırıldığını gören Mısırlılar nezdinde Sisi rejimi motivasyonları muğlak bir yapı olarak görülegeldi. Mübarek dönemi seçimlerine benzer düşük katılımlı bir oylama süreci ile cumhurbaşkanı seçilen Sisi, uyguladığı baskı siyaseti, eski rejim taraftarlarına kucak açması, İsrail’le paralel dış siyaset izlemesi ve dış güçlerin ciddi anlamda desteğini alması gibi nedenlerle halk nezdinde meşruiyet kazanamadı. Son aylarda rejimin baskısının 25 Ocak Devrimi’nde ön saflarda olan ancak 3 Temmuz darbesinde Sisi’ye destek veren devrimci gruplara yönelmesiyle darbenin aslında bir karşı-devrim hareketi olduğu anlaşılmış ve bu durum Sisi yönetiminin gayrı-meşruluğunu teyit anlamına gelmiştir.

Ülke siyasetindeki bu durumdan rahatsız olan rejim ise meşruiyeti “dışarıda” aramaya çalışarak özellikle son aylarda dış temasları artırmış ve iç kamuoyuna bu anlamda bir mesaj verme çabası içerisinde olmuştur. Bu bağlamda Sisi’nin cumhurbaşkanı seçildikten sonraki uluslararası üst düzey temasları Suudi Arabistan ve Rusya ile başlamıştır. Ağustos ayının başlarında, darbe sonrasında ülkesine en ciddi desteği sunan Körfez ülkesi olan Suudi Arabistan’ı ziyaret eden Sisi, Kral Abdullah tarafından kabul edilmiştir. Sisi’nin İslam aleminin kutsal mekanı olan Kabe’yi ziyareti de Mısır medyasında yoğun biçimde işlenmiştir. Yine Ağustos ayında Moskova’ya resmi bir ziyaret gerçekleştiren Sisi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile özellikle savunma sanayi alanında anlaşmalar imzalayarak bir anlamda ABD’ye “vazgeçilmez partner” olmadığını hatırlatmıştır. Sisi bir taraftan da ülkesindeki iç kamuoyuna “yalnız” olmadığı ve uluslararası siyasette “dikkate alınan” bir aktör olduğu mesajını vermeyi amaçlamıştır.

Sisi, uluslararası meşruiyet arayışında önemli bir fırsatı Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantıları sırasında yakalamıştır. Ülkesinde gerçekleştirdiği askeri darbe, sonrasında yaşanan katliamlar ve ciddi düzeydeki insan hakları ihlallerine rağmen Sisi, aralarında İngiltere Başbakanı David Cameron, Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande ve ABD Başkanı Barack Obama’nın da bulunduğu dünya liderleri ile görüşmeler gerçekleştirmiştir. Sisi’nin New York’taki bu temasları Mısır medyası tarafından yoğun biçimde işlenerek darbe yönetiminin uluslararası siyasette “dikkate alınan bir aktör” olduğu imajı yaratılmaya çalışılmıştır.

Son olarak geçtiğimiz günlerde çıktığı Avrupa turu kapsamında Abdülfettah El-Sisi, Fransa ve İtalya’da üst düzey temaslarda bulunmuş, Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Francis tarafından kabul edilmiştir. Sisi’nin Avrupa liderleri ile yakın ilişkiler geliştirme çabaları da dışarıda meşruiyet arama çabalarının ürünü olarak görülebilir.

Sisi yönetimi bölgesel düzeyde de dış temaslarını iç kamuoyuna yönelik araç olarak kullanmaktadır. Rejimin yalnız olmadığı ve bölgesel destekçileriyle iyi ilişkiler sürdürdüğüne dair gelişmeler Sisi yönetimine halk kitleleri nezdinde görece olumlu bir imaj vermektedir. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt’in Sisi’ye bu yöndeki destekleri hem bölgesel hem de uluslararası düzeyde devam etmektedir. Darbenin finansmanını büyük oranda temin ede bu üç ülke Sisi yönetiminin iktidarı sürdürmesine büyük önem atfetmekte ve bu yüzden her türlü desteği vermektedir. Öyle ki ülke ekonomisini düzlüğe çıkarmak ve uluslararası aktörleri ülkeye çekerek olumlu imaj yaratmak amacıyla Mısır adına “Ekonomi Zirvesi” düzenlemektedirler. Özellikle Suudi Arabistan’ın girişimiyle gerçekleştirilecek olan ekonomi zirvesine uluslararası kuruluşlar, küresel sermaye temsilcileri ve birçok ülke davet edilmiştir. Birleşik Arap Emirlikleri ise Sisi yönetimine sunduğu ekonomik desteklerle ekonominin daha fazla zarar görmesini engellemeye çalışmaktadır.

İnsan hakları ihlallerinin ciddi birçok kuruluşça teyit edildiği Mısır rejiminin Vatikan lideri tarafından en üst düzeyde kabul edilmesi, New York’taki BM Genel Kurulu sırasında dünya liderlerine hitap etmesi ve birçok devlet başkanı tarafından kabul edilmesi küresel siyasetin moral ve vicdan anlamında düştüğü seviyeyi göstermektedir. Buna karşın bu temaslar Mısır cumhurbaşkanının ülkesinde süren protestolara, hukuksuz tutuklamaların yarattığı tepkiye ve 25 Ocak 2011 devrimini geriye götürdüğüne dair devrimci grupların eleştirilerine rağmen uluslararası bir meşruiyet kazanma girişiminde enstrüman olmuştur. Buna rağmen darbe ile iktidara gelmiş bir rejimin içeride meşruiyet kazanmasının beklenemeyeceği gibi, uluslararası aktörlerce benimsenmesinin de onu meşru kılmayacağı belirtilmelidir.





Powered by proGEDIA