AK Parti'nin Kendi İktidarıyla Yüzleşmesi

Prof. Dr. Burhanettin Duran | Görüş & Analiz | 02 Aralık 2014, Salı


AK Parti'nin Kendi İktidarıyla Yüzleşmesi

Her on yılda bir değişmeye, yenilenmeye açık bir ülkede, bölgedeyiz. Bu yenilenme belki de bir zorunluluk; kimi zaman vesayetle geliyor, kimi zaman kaosla birlikte. Hatırlayalım, Türkiye siyaseti her on yılda bir darbelerle değişmek zorunda kalıyordu. Tabii olmayan ve beklenmedik sonuçlar üreten bir yöntemdi bu. Nitekim 28 Şubat süreci de darbe düzenleyicilerinin istemediği bir şekilde AK Parti'nin tek başına iktidara gelişinin zeminini hazırlamıştı.

AK Parti, kendinden önceki partilerin aksine, muktedir olmasını engelleyecek vesayet girişimlerini geriletmeyi bildi. 2007 Cumhurbaşkanlığı krizi/ e- muhtıra, 2008 kapatma davası, Gezi olayları ve 17-25 Aralık süreçleri bu girişimlerin öne çıkanları olarak yakın tarihimizdeki yerini aldı. İktidarı boyunca tabii olmayan bu tür vesayetlerin meydan okumasını halka giderek aşabilen AK Parti'nin önünde tabii olan bir yüzleşme duruyor bugün: iktidarda kendi mirasıyla yüzleşmek ve bunu yönetebilmek. Belki de demokratik siyasi hayatımızın ilk örneği bu. Erdoğan'ın 3 dönem kuralıyla partisine getirdiği yenilenme fırsatı da öncesi olan bir olgu değil. Dahası, AK Parti kendi yönetimindeki on iki yılın muhasebesini önümüzdeki sekiz yılı da yöneteceği kanaatinin egemen olduğu bir atmosferde gerçekleştirmek durumunda. Elbette, Türkiye'nin kendi başına bırakılacağını düşünenlerden değilim. Ancak yine de ülkemiz, muktedir bir siyasal parti tarafından yönetiliyor ve her geçen gün sahip olunan istikrar normalleştirici etkide bulunuyor. Türkiye siyaseti normalleştikçe AK Parti yeni bir yüzleşmeyi daha derinden yaşayacak. Bu da kendi güçlendirdiği aktörlerin (elitlerin, grupların ve bireylerin) farklılaşan ve kimi zaman birbiriyle çatışan taleplerini yönetme meydan okumasıdır. Yani başarının getirdiği beklenmedik sonuçlarla yüzleşmek.

Gülen Hareketinin ortaya koyduğu tehlike bu yüzleşmenin ne kadar yıpratıcı olabildiğini gösterdi. AK Parti'nin güç devşirdiği bir insani sermayenin radikalleşerek en sert muhalefeti yapan yere sürüklenmesi derin analizleri gerektiriyor. Paralel yapı ile ilgili uygulanacak güvenlik politikalarının yanı sıra Türkiye'nin toplumsal dinamizminin kodlarının yeniden okunmasına ihtiyaç var... Başta da söylediğim gibi, aslında her on yılda bir bunu kapsamlı bir şekilde yapmak zorundayız.

AK Parti'ye yönelik "otoriterleşme ve yolsuzluk" suçlamalarının uzun süre iktidarda olan her siyasal partinin karşılaştığı bir durum olduğunu düşünebiliriz. Ancak kendi başarısı ve güçlendirdiği elitlerin/ grupların muhtemel muhalefeti ile yüzleşmek bambaşka bir şey. Bu yüzleşme için AK Parti, klasik parti kutuplaşması ve lider kapışması siyasetinin ötesine gitmek zorunda. İktidarda iken yenilenmek ve siyasi hayatta kalıcı olmak ancak bu şekilde mümkün olacaktır. Bunun yolu da 2023 vizyonunun yeni nesillere aktarılmasından geçiyor. Diğer bir tabirle, farklı kesimlerden beslenmeye devam ederek siyasal bir harekete dönüşmekten...

Gelecek on yılda iktidarda iken kendi mirasını yönetme konusunda AK Parti'nin önünde üç sorun alanının durduğunu düşünüyorum. İlki, kentleşmeden güvenliğe kadar daha iyi dizayn edilmiş mikro politikalar geliştirilmesi ihtiyacı. İkincisi, kendi iktidarı döneminde yetişen gençliğin taleplerini ve eleştirilerini karşılama. Bu gençlerin adalet, katılım ve erdem gibi AK Parti'nin de beslendiği değerler üzerinden geliştirebileceği muhalefetin sonuçları Gezi olaylarından daha sarsıcı olacaktır. Üçüncüsü ise, kendi tabanına ve elitine kattığı zenginleşme, özgüven ve muktedir olma halinin getirdiği melezleşme ve farklılaşmanın dinamizmini yönetme. Elbette elit içi çekişmeler de dahil...

AK Parti'nin Türkiye siyasetine getirdiği dönüşümün kalıcı olması da bahsettiğim sorun alanlarına ilişkin üreteceği politikalara bağlı.

Bu yazı ilk olarak Sabah gazetesinde 2 Aralık 2014 tarihinde yayınlanmıştır.





Powered by proGEDIA